Hız Tuzağı filmini izle (Türkçe Dublaj)

Hız Tuzağı (1994 – Türkçe) Film Konusu: Howard fidye istemek için bombalı saldırılar düzenleyen polis tarafından aranılan bir suçludur.Bir otobüse yerleştirdiği özel bombayla yine fidye istemektedir.Genç bir polis memuru olan Jack hızı 80 km altına düşerse içinde bomba patlayacak olan otobüsün içindekileri kurtarmakla görevlendirilmiştir.Ona yardım edecek olan kişiyse otobüs şöförünün yerine geçmek zorunda kalan ve ehliyeti aşırı hız nedeniyle alınmış olan Annie’dir…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 1994 – ABD Film Türü: Aksiyon, Gerilim, Macera, Suç Yönetmen: Jan de Bont Senaryo: Joss Whedon, Graham Yost Oyuncular: Keanu Reeves, Sandra Bullock, Jeff Daniels, Dennis Hopper, Joe Morton, Beth Grant, Glenn Plummer, Alan Ruck, Carlos Carrasco, Cece Tsou, Christina Fitzgerald, Daniel Villarreal, David Kriegel, Hawthorne James, Michael N. Fujimoto, Natsuko Ohama, Paige Goodman, Richard Lineback, Richard Gelb, Robin Mckee, Simone Gad, Tara Thomas
Film izlemek için tıklayınız

Mavi Pansiyon filmini izle (Fragman)

Mavi Pansiyon (2011 – Fragman) Film Konusu: Başarılı ve yakışıklı bir mimar olan Ahmet, Elif’le evliliğinin hüsranla sonuçlanmasının ardından aşka inancını kaybetmiştir. Ancak, kendini toparladıktan sonra gözde bir çapkın olarak hayata geri döner. Aradan geçen yıllarda her yaz olduğu gibi tatil için Ege sahilindeki “Mavi Pansiyon”a giden Ahmet’in ilgisini, aynı yerde kalan iki kız arkadaş çeker; Bahar ve Esra. İkili, çok yakın arkadaş olmalarına rağmen farklı karakterlere sahiptir, özellikle aşk konusunda…Esra daha rahat ve aldırmaz görünürken Bahar, romantik ve duygusaldır.Zıt karakterli iki güzel kadın ve yalnız, aşka uzak ama çapkın bir adam.Mavi Pansiyon’da yaşanan ilişkiler bununla bitmez; Pansiyon sahipleri olan çift Zeynep ve Kerim ile, tatile gelmiş bir çift olan “Almanya’lı” Halil ve karısı Erica de aynı günlerde aşkın farklı yüzleri ile tanışırken Koray ise iki güzel arasında kararsız kalan Ahmet’e iddialı bir rakip olacaktir. O yaz Mavi Pansiyon’dakiler için aşkın bilinen kuralları yıkılır…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2011 – Türkiye Film Türü: Dram, Romantik Yönetmen: Nezih ünen Senaryo: Nezih ünen Oyuncular: Özlem Tekin, Fadik Sevin Atasoy, Zeynep Beşerler, Nail Kırmızıgül, Tan Sağtürk, Veysel Diker, Nathalie Griffin, Pelin Acar, Yunus Güner
Film izlemek için tıklayınız

Dark Souls filmini izle (Türkçe Altyazılı)

Dark Souls (2010) Film Konusu: Kayıp anılar, komplo ve zombi benzeri semptomlar karanlık bir heyecan yolculuğu üzerine bir intikamcı baba embarks.İçinde gizemli karanlık bulmak o ortaya çıkardı garip dünyanın kaynağıdır…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2010 – Norveç Film Türü: Korku, Gerilim Yönetmen: César Ducasse, Mathieu Peteul Senaryo: César Ducasse, Mathieu Peteul Oyuncular: Caroline Støyva Eriksen, Johanna Gustavsson, Morten Rudå, Kyrre Haugen Sydness, Ida Elise Broch
Film izlemek için tıklayınız

The Flowers Of War filmini izle (Türkçe Altyazılı)

The Flowers of War (2011) Film Konusu: 1937 yılında Japonya, Çin’in başkenti olan Nanjing’i işgal eder. Burada resmi olmayan rakamlara göre üç yüz bin Çinli’yi katleder. Film bu katliamı anlatıyor…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2011 – Çin, Hong Kong Film Türü: Dram, Tarihi Yönetmen: Yimou Zhang Senaryo: Heng Liu, Geling Yan Oyuncular: Christian Bale, Paul Schneider ve Xinyi Zhang
Film izlemek için tıklayınız

Yamyam – Maneater filmini izle (Türkçe Dublaj)

Hız Tuzağı (2007 – Türkçe) Film Konusu: Küçük bir kasabada, serbest kalan bir kaplan dehşet saçmaktadır. Bu canavardan kurtulmak için; şerif, genç bir çocuk ve avcı harekete geçerler…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2007 – ABD Film Türü: Korku, Gerilim Yönetmen: Gary Yates Oyuncular:Gary Busey, Ian D. Clark, Ty Wood
Film izlemek için tıklayınız

Şık ve Şip-Şak Makyaj

Yeni sezonda önümüze sunulan tonlarca ürün var. Kafanız karışmasın, aslında iyi görünmek için yeni ürüne ihtiyacınız yok. İşte basit ama pratik ve trendi öneriler… Sonbaharın kapıyı çaldığı bugünlerde, siz de bir değişim içerisine girmek istiyor olabilirsiniz, iyi bir haberimiz var; gardırobunuzu modaya göre düzenlemek zorunda olsanız bile, makyaj çantanız şimdiden hazır sayılır. Hazırda bulunan malzemelerinizle (yazlık pudranız ve en sevdiğiniz dudak parlatıcınız gibi) seksi ve sezona uygun bir görünüme kavuşabilirsiniz. Bunu, ürünlerinizi biraz daha farklı kullanarak (örneğin bronzlaştırıcı bir pudrayı allık olarak da uygulayabilirsiniz) ve makyaj uzmanlarının önerilerine kulak vererek başarabilirsiniz. Sizi, göz alıcı bir görünüme kavuşturmak İçin çalışan makyaj uzmanlarının ipuçlarını bu yazımızda bulabilirsiniz. Seksi dudaklar Eskiyi yeniden yorumlayın! Birçok yeni ruj almak yerine, eski renklerinizle eğlenceli bir sonbahar kış kataloğu yaratabilirsiniz. Kahverengi ve pembe tonlarını karıştırarak gül kurusu rengini, kırmızı ve lila ile patlıcan morunu ve mercan ile kırmızıyı bir araya getirerek fuşya tonlarını elde edebilirsiniz. Öneri: Katı pudrayı, sürdüğünüz her kat ruj tabakasının üzerine uygulayarak, rengin daha fazla belirginleşmesini sağlayabilir. • Kırmızı rujunuzu canlandırın. İki kat rujunuzun arasına pudra uygulayarak kırmızının tonunu daha iyi vurgulayabilirsiniz. MAC’in makyaj uzmanı Chantel Miller, pudranın, rujun içindeki yağı emerek, sezonun favorisi olan mat ve yoğun bir renk bırakacağını belirtiyor • Dudak kenarlarınızı bir kaş kalemi ile çizin. Neutrogena markasının uzman ekibinden Matin, koyu rujunuzun kenarlardan taşmasını önlemek için, ten rengi bir kaş kaleminin uygun olduğunu söylüyor. Matin, ürünün yapışkan formülünün, bulaşmayı önleyecek nitelikte olduğunu da ekliyor. • Dudaklarınıza hafifçe fondöten sürün. Ten rengi ve modern dudaklar, bu sezonun zengin tonlarını dengeliyor. Bu görünüme sahip olmak için aslında ruja bile gerek yok. Dior’un uluslararası makyaj danışmanı Shane Paish; bir süngeri fondötene batırdıktan sonra dudaklarınıza bastırmanızı ve kuruması için birkaç saniye beklemenizi öneriyor. Daha canlı bir hava kalmak için, bir miktar renksiz dudak parlatıcısını da üzerine uygulamanızda fayda var. Taze ve pürüzsüz ten • Makyaj altı bazını vücudunuza uygulayın. Dekolte kıyafetler bu sonbahar da moda. O nedenle bacaklar ve kollar yine göz önünde olacak gibi görünüyor. Profesyoneller de, vücutta aydınlık etkiyi yaratmak için makyaj altı baz kullanıyorlar. Miller bazların ışığı yayma özellikleri ile ten rengini eşitlediklerini belirtiyor. O nedenle ilgi çekmesini istediğiniz her bölgeye bu ürünleri uygulayabilirsiniz. • Kiraz renkli dudak parlatıcısı ile cildinizi renklendirin. Shiseido’nun makyaj uzmanı Dick Page, doğal görünümü vurgulamak için, parlak kırmızı dudak parlatıcısını veya balsamı elmacık kemiklerinize uygulamanızı öneriyor. İstediğiniz pembeliği elde edebilmek için kırmızının tonu ile oynayabileceğinizi de ekliyor. • Bronzlaştırıcı pudrayı allık niyetine kullanın. Podyum mankenleri gibi keskin hatlı yanaklara sahip olmak için. Bronzlaştırıcı bir pudrayı yanak boşluklarınıza uygulayın. Paish, bu işlemin gölge ve derinlik yaratarak, elmacık kemiklerinizi daha belirgin bir hale getireceğini belirtiyor. Ayrıca yazdan kalma daha koyu renkli pudralardan da faydalanabilirsiniz. Çarpıcı gözler • Allığınızı maksimum derecede uygulayın. Krem formüllü bir allığı yarım ay şeklinde kaş altınıza ve elmacık kemiklerinizin üst kısmına sürün. Bu işlem ilgiyi gözlerinize çekerek cildinize hafif bir parıltı kazandıracağını belirtiyor. • Kaş altına dudak parlatıcısı kullanın. Bu fikir anlamsız gibi görünse de, yumuşak ve pembe simli bir dudak parlatıcısını kaş altına uygulamak, gözleri büyük gösteriyor. Yapışkan formüllü bir parlatıcı kullanırsanız, kirpikleriniz göz kapaklarınıza yapışmaz. • Birbiriyle çelişen far renkleri tercih edin. Mor gibi parlak ve yoğun bir rengi, göz kapaklarınızın üzerine uygulayın. Ardından yumuşak yeşil bir ton ile gözlerinizin altına çizgi çekin. Uyumlarına hayran olacaksınız. • Kirpiklerinize toz pigment etkisini hissedin. Kirpik fırçası yardımıyla kirpiklerinize maskara yerine toz pigment uygulayın. Pigmentin içindeki simler, ışığı yansıtıp gözlerinizde hafif bir parlaklık yaratacaktır. Tek kat yeterlidir, fazlası gözünüze kaçabilir ya da göz altlarına düşebilir. Mevsimsiz Güzellik Sırları Bazı ipuçları o kadar iyi ki, yılın her anında işe yarayabiliyorlar. - Kaşları belirginleştirin: Kaşlarınızın şeklini ortaya çıkarmak için maskara kullanın. - Göz altınızdaki koyu gölgeleri kapatın: Göz altındaki morluklardan kurtulmak için alt göz kapağınızın çizgisine ince bir hat boz kahverengi göz farı sürün. Eğer göz altı kapatıcısı kullanmak istemiyorsanız en iyi yol budur. - Dudaklarınızı şişirin: Dudaklarınızın ortasına uygulayacağınız sedefli simli bir göz farı uygulayın. Simler ışığı yansıtarak, dudaklarınızın ortaya çıkmasını sağlayacaktır. - Işıltınızı kazanın: Cildinizi canlandırmak için, yüzünüze uyguladığınız günlük losyonun içine bir miktar metalik göz farı katmayı deneyebilirsiniz.

Cilt ve Saç Renginize Göre Makyaj

Cilt ,göz,ve saç renginize uyumlu olarak yapacağınız makyajın rengide değişiyor.Kendi cilt ve saç renginizi bulun ve size uygun olan makyajı yaparak daha güzel görünün… Soğuk cilt – sarı saç Porselen ten rengi ve açık renk saç ile pastel tonlarını gizli bir parıltı kullanarak sürebilirsiniz. Böylece kendi renginizi kapatmadan makyajla hoş bir hale getirmiş olursunuz. Bu makyaj; açık sarıdan mat kahveye ya da orta sarı renkte saça sahipseniz veya saçınız beyaz ya da metalik gri ise; gözleriniz mavi, gri, ela veya yeşil ise beyaz, makyajınızda fildişi veya pembemsi renkler kullanmayı tercih edin. Tavsiye edilen renkler Fondöten: Pembe ya da porselen Allık: Pembe Göz Kalemi: Kahve veya gri Rimel: Kahverengi, siyah Ruj: Pembe tonları Sıcak cilt – sarı saç Sıcak bir cilde sahip olmanıza rağmen genel görüntünüz oldukça narindir. Doğal renginizi korumak için sarımsı kahverengi doğal gölgeler kullanmanız gerekir. Gözleriniz mavi, ela veya yeşil ise açık altın rengi gibi sıcak tonları kullanmanız makyaj uzmanlarınca tavsiye ediliyor. Cilt renginiz ve sarı saçınız bir bütün olarak görüntünüzü oldukça narin gösterecektir. Saçınızda ve makyajınızda çok yoğun olmayan gölgeler seçmeye özen gösteriniz. Tavsiye Edilen Renkler Fondöten: Sarı tonlu Allık: Kahverengi Göz Kalemi: Kahverengi veya gri Rimel: Kahverengi Ruj: Acık ve koyu kahve tonları Soğuk cilt – koyu saç Soluk tenli esmer kadınlar yoğun soğuk gölgelerle mükemmel görünür. Soğuk tonlar, fildişi cilt tonu üzerinde son derece dikkat çekici bir görüntü oluşturur. Orta kahve veya koyu kahve saç renginiz ve de kahve, mavi, ela, gri veya yeşil göz rengine sahipseniz tavsiye edilen renkleri kullanın. Tavsiye Edilen Renkler Fondöten: Pembe ya da porselen Allık: Pembe Göz Kalemi: Siyah veya gri Rimel: Siyah Ruj: Pembe tonları Sıcak cilt – koyu saç Size kahve, sıcak kızıl ve toprak rengi gölgeler çok yakışır. Ten renginizi tamamlar ve yüz hatlarınızı belirginleştirir. Orta-koyu kahve saç rengine sahipseniz gözleriniz kahverengi, koyu mavi, gri, ela veya yeşil ise güneşte kolaylıkla yanan bir teniniz varsa eğer tavsiye edilen renkler size yakışır. Tavsiye Edilen Renkler Fondöten: Sarı tonlu ya da naturel kahve Allık: Açık kahve tordan Göz Kalemi: Siyah veya kahverengi Rimel: Siyah Ruj: Turuncu ya da kırmızı tonları Soğuk cilt – kızıl saç Soğuk cilt rengi olan kızıl saçlılar genel de yanlış renkleri tercih eder. Oysa, parlak renkler onların kendi renkleriyle güzel bir kontrast yapar. Yeşiller, gözlerinize heyacan verici bir boyut kazandırırken yoğun toprak renkleri de dudaklarınızın güzelliğini artırır. Çilek sarısı veya soluk kızıl saça sahipseniz gözleriniz mavi, gri, ela veya yeşil ise fildişinden pem¬be tonuna kadar soluk bir teniniz varsa işte size yakışan renkler… Tavsiye Edilen Renkler Fondöten: Pembe ya da porselen Allık: Pembe Göz Kalemi: Yeşil ya da kahverengi Rimel: Kahve siyah Ruj: Pembe, leylak Sıcak cilt – kızıl saç Parlak canlı saç renginize bordo, mor ve kahverengi cesur gölgeler yakışır. Koyu mavi tonlu renkler sıcak cildiniz ve saç tonunuzla harika görünecektir. Orta koyuluktan koyuya kadar kızıl saça sahipseniz veya saçlannda kızılımsı tonlar olan esmer kadınlardansanız, gözleriniz mavi, gri, ela, kahve veya yeşil ise cildiniz güneşte altın rengine bürünür ve renginiz fazla koyulaşmaz. Çillerinizin olması ise doğaldır. Tavsiye Edilen Renkler Fondöten: Sarı tonlu, nude Allık: Sarımsı kahverengi Göz Kalemi: Kahve,gri Rimel: Kahve, siyah Ruj: Kahve tonları Yağlı cilt – koyu saç Cildiniz zengin kahverengiler, turuncular, altın ve bronz parıltılarla çok iyi uyum sağlar. Bu gölgeler yüz hatlannızı belirginleştirir ve cilt tonunuzla uyum sağlar. Koyu kahve ve siyah saçlarınız varsa gözleriniz kahverengi, gri veya yeşil ise tavsiye edilen renkler size yakışır. Yağlı ciltler güneşte çok iyi bronzlaşır. Tavsiye Edilen Renkler Fondöten: Koyu bej Allık: Koyu pembe Göz Kalemi: Siyah Rimel: Siyah Ruj: Bordo Soluk esmer cilt – siyah saç Yüz hatlanruz toprak renkleriyle belirginleştirilebilirsiniz. Altın ya da kırmızı tonlarını cilde bej, kahverengi ve bakır renkleriyle beraber kullanın. Altın ya da kırmızı tonlu parlaklıkları olan siyah saçlarınız varsa, gözleriniz de ela ya da kahverengiyse size uygun renkler biraz daha koyu olmalıdır. Tavsiye Edilen Renkler Fondöten: Koyu tonlar Allık: Koyu pembe Göz Kalemi: Siyah Rimel: Siyah Ruj: Koyu kahve, bordo

Yuvarlak Göz Makyajı

Yuvarlak Gözler
Yuvarlak gözler, yüze şaşkın bir ifade verir. Yuvarlak Göz Makyajı için, gölgelendirme gözün dış kısmında yapılarak, yüze şaşkın bir ifade veren yuvarlak göz yapısı olabildiğince badem göze yaklaştırılır. 1- Yuvarlak Göz Makyajı: Göz kapağına astar far sürülür. 2- Göz çukuru kısmına koyu renk far uygulanır, dışa doğru kaşa paralel uzatılır ve kaş yayına doğru renk olarak arttırılır. 3- Göz kapağı kıvrımı belirginleştirilir. 4- Alt ve üst kirpik diplerine çizilen çizgiler, kuyruk kısmında dışa doğru uzatılmalıdır. 5- Alt ve üst kirpikler dış, uç noktalarda belirginleştirilir.

Makyaj Yapmayı Biliyormusunuz?

Makyaj yapmayı biliyor musunuz? Makyaj, güzel ve bakımlı kadınların vazgeçemediği bir tutku. Ancak, makyajın da kendine göre birtakım incelikleri var. Ten rengine uygun olmayan fondöten ve leke gibi duran allık, kişiyi çevresine karşı mahçup duruma düşürebiliyor. Fondöten: Uzmanların belirttiğine göre, fondöten, mutlaka temiz ve nemlendirilmiş cilde, nemli bir süngerle sürülmeli. Sünger her kullanıştan sonra yıkanmalı ve kurutulmalı. Fondöten aydınlık bir yerde sürülmeli, gündüz makyajı gün ışığında, gece makyajı da iyi aydınlatılmış bir yerde yapılmalı. Saç dipleri ile yüzün birleştiği yerde renk farklılığı olmamalı. Fondöten bu bölgelerde küçük dokunuşlarla iyice yayılmalı. Seçilen fondöten ten rengine uygun olmalı ve ince tabaka halinde sürülmeli. Pudra: Fondöten üzerine sürülecek pudranın şeffaf olması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, eğer tek başına kullanılacaksa, ten rengine uygun olması ve büyük pudra fırçası ile ince tabaka halinde sürülmesi gerektiğini bildiriyor. Göz: Uzmanlar, toz farların, kullanımı ve dayanıklılık açısından daha iyi olduğunu belirterek, sık sık temizlenen süngerli çubuk veya yumuşak fırçalarla sürülmesi gerektiğini kaydediyor. Gözlerin renginde far sürmenin her zaman çok iyi netice vermediğini ifade eden uzmanlar, kişinin, yakışacak rengi deneyerek bulması gerektiğini vurguluyor. Uzmanlar, gözlerini daha büyük göstermek isteyenlere de şu önerilerde bulunuyor: “Kirpik diplerine siyah veya kahverengi göz kalemi ile ince hat çekmeli, göz ucundan da biraz taşırmalısınız. Alt kirpiklerin diplerine de ince hat çekmeli, ancak bir pamuklu çubukla hattın keskinliğini dağıtmalısınız. Gözleriniz birbirine yakın ise gözün şakak tarafındaki ucunu daha koyu renk bir far ile belirginleştirmelisiniz. Gözleriniz birbirinden çok ayrık ise göz pınarının üstünü kaşa kadar koyuca ton bir far ile gölgelemelisiniz”. Maskara: Siyah veya koyu kahverengi maskara sürerek gözlerin daha büyük ve anlamlı gösterilebileceğini belirten uzmanlar, maskara sürerken başı hafifçe kaldırıp aynaya bu şekilde bakarken boyamanın, göz çevresine bulaştırmamak açısından iyi bir teknik olduğunu bildiriyor. Allık: Uzmanlar, allık fırçasının yumuşak ve uzun tüylü olması, sık sık yıkanması gerektiğini de ifade ederek, “Allığın rengi ten rengine uygun olarak pembemsi veya toprak tonlarında olmalıdır. Allık, asla bir leke gibi durmamalı, çok hafif kullanılmalı, fırça bastırılmadan hafifçe değdirilerek sürülmelidir. Gece makyajında kullanılan allık biraz daha koyu olabilir. Ancak çok iyi dağıtılmalıdır. Yuvarlak bir yüzü daha ince göstermek için allığı, elmacık kemiklerinin altından şakaklara doğru ve şakaklara sürmelisiniz. Köşeli bir yüzde, elmacık kemiklerinin üzerine ve çenenin alt – yan sınırına allık sürülürse yüzde daha yumuşak bir ifade sağlanabilir. Yazın yüzünüz güneşten bronzlaştığında her zaman kullandığınızdan daha koyu bir allıkla yüzünüze ışıltı katmalısınız” diyorlar. Dudak: Dudak makyajında şeklin çok önemli olduğunu vurgulayan uzmanlar şunları kaydediyor: “Dudaklar ince ise fondötenlenen dudakların bitimine kemik rengi bir kalemle ince bir çerçeve çizilir ve parmak uçlarıyla iyice dağıtarak hattın keskinliği azaltılır. Daha sonra dudak kalemi ile çerçeve çizilir ve içi uygun renk ruj ile boyanır. Açık renk rujlar dudağı daha dolgun gösterir. Kalın dudaklar, koyu renkli rujla daha ince gösterilebilir”.

Transit filmini izle (Türkçe Altyazılı)

Transit (2011) Film Konusu: Yolculuk yapan bir aile ile çalıntı arabanın içinde para ve suçluların öyküsünü konu alan gerilim türünde bir yapım..Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2011 – ABD Film Türü: Dram, Gerilim, Suç Yönetmen: Antonio Negret Oyuncular: Sterling Knight, James Caviezel, Diora Baird, Jake Cherry, Ryan Donowho, Elisabeth Röhm, Griff Furst, Harold Perrineau, Jimmy Lee Jr., Elisabeth Rohm, J.d. Evermore,
Film izlemek için tıklayınız

Jump Ashin filmini izle (Türkçe Altyazılı)

Jump Ashin (2011 – Türkçe) Film Konusu: Ashin Turşu lakaplı arkadaşıyla takılmaya ve başını derde sokmaya başlar. Turşu uyuşturucu bağımlısı olur ve ikili bir çete patronun oğluyla zıtlaşırlar. Bu olayın akabinde Ashin ve Turşu Taipei’ye kaçmak zorunda kalırlar. Orada da serseri yaşam stiline devam ederler…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2011 – Tayvan Film Türü: Dram, Spor Yönetmen: Yu-Hsien Lin Senaryo: Kuo-Kuang Wang OyuncularHan Dian Chen, Lawrence Ko and Chen-Shi Lin
Film izlemek için tıklayınız

Kimse Var mı filmini izle (Türkçe Dublaj)

Kimse Var mı (2008 – Türkçe) Film Konusu: 1980′lerde İngiltere’de bir kıyı kasabasında geçen film, ailesi huzurevi işleten 10 yaşındaki Edward’ın büyüme hikâyesini anlatıyor. Annesi aile işlerini ayakta tutmaya çalışan, babası orta yaş bunalımıyla boğuşan Edward, günlerini huzurevinin yaşlı sakinlerini teybe kaydederek geçirmektedir. Hayaletler ve ölüm sonrası yaşamı saplantı haline getiren küçük çocuk bir gün Clarence adında emekli bir sihirbazla dostluk kurar. Edward çocukluğunun tadını çıkarmasını, Clarence ise geçmişiyle hesaplaşmasını öğrenecektir…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2008 – İngiltere Film Türü: Dram Yönetmen: John Crowley Senaryo: Peter Harness Oyuncular:Michael Caine, David Morrissey, Rosemary Harris, Anne-marie Duff, Bill Milner, Thelma Barlow, Adam Drinkall, Linzey Cocker, Garrick Hagon
Film izlemek için tıklayınız

Chop filmini izle (Türkçe Altyazılı)

Chop (2011) Film Konusu: Lance Reed onun ikiyüzlü geçmişiyle yüzleşmesi için bir psikotik yabancı tarafından zorlanır. Bir suç için intikam arayan adam sistematik onun uzuvları kaldırarak kendi iç en sırlarını ortaya çıkarmak için Lance zorlar..Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2011 Film Türü: Komedi, Korku, Gerilim Yönetmen: Trent Haaga Oyuncular: Timothy Muskatell (The Stranger), Ricardo Gray (Monica), Max Haaga (Young Lance), Mark Irvingsen (Ray), Camille Keaton (Mrs. Reed), Will Keenan (Lance Reed (as Billy Bakshi)), Elina Madison (Hooker (Tammy)), Malaya Manson (Stephanie), Adam Minarovich (Detective Williams), Tamil T. Rhee (Detective Roebuck)
Film izlemek için tıklayınız

Köstebek filmini izle (Türkçe Altyazılı)

Köstebek – Tinker Tailor Soldier Spy (2011) Film Konusu: Klasikler arasına girmiş aynı adlı romanın uyarlaması ve televizyon için çekilen dizinin yeniden çevrimi olan yapım 1950′li yıllarda yaşanan soğuk savaş döneminin en keskin günlerine odaklanıyor.Görevden uzaklaştırılan İngiliz casusu George Smiley (Gary Oldman), hükümet tarafından gizlice tekrar kiralanır. Zira İngiliz Gizli İstihbarat Servisi MI-6′nın içinde Sovyetler Birliği için çalışan iki gizli ajanın olduğu şüphesi hakimdir…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2011 – İngiltere Film Türü: Casusluk, Dram, Gerilim Yönetmen: Tomas Alfredson Senaryo: Peter Morgan, Bridget O\’connor, Bridget O’Connor Oyuncular: Gary Oldman, Ralph Fiennes, Colin Firth, Mark Strong, Tom Hardy, David Thewlis, Michael Fassbender, Ciaran Hinds, Jared Harris, Benedict Cumberbatch, Svetlana Khodchenkova, Peter O\’connor, Russell Balogh, Patrick Moorhouse, Layla Amir, Katrina Vasilieva, Amanda Fairbank-hynes, David Frost, Konstantin Khabenskiy, David Dencik, Film izlemek için tıklayınız

İş – The Job filmini izle (Türkçe Dublaj)

ş – The Job (2010 – Türkçe) Film Konusu: Fakir ve işsiz bir adam olan Bubba para kazanacağı bir iş aramakta ve hayatının kadını ile evlenmenin hayalini kurmaktadır. Jim adlı serseri vesilesiyle bir iş teklifi alır. Teklifi yapan Perriman (Joe Pantoliano) gizemli bir adamdır. Bubba bu teklifi önemli bir fırsat olarak görür ve kabul eder. Ancak kendine sunulan işin ne olduğu kısa sürede ortaya çıkar. Ondan kiralık katil olması istenmiştir….Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2009 – ABD Film Türü: Komedi, Suç, Gerilim Yönetmen: Brad Mirman Senaryo: Brad Mirman Oyuncular: Gérard Depardieu, Ron Perlman, Harvey Keitel, Gina Gershon, Taryn Manning, Christopher Lambert, Joe Pantoliano, Franka Potente, Jason Flemyng, Patrick Flueger, Katie Lowes, Mark Harelik, Gregory Itzin Sure: 98 dakika
Film izlemek için tıklayınız

Ricky filmini izle (Türkçe Dublaj)

Ricky (2009 – Türkçe) Film Konusu: François Ozon’un, 2007′de çektiği feminist melodram Angel’dan sonraki bu ilk uzun metrajlı filmi, hayata dair bir hikâye. Alelade bir kadın olan Katie ile yine alelade bir adam olan Paco tanışır ve sanki sihirli bir değnek değmişçesine bir mucize gerçekleşir: Âşık olurlar. Aşklarının meyvesi daha da olağanüstüdür: Ricky adında müthiş bir bebek. İngiliz yazar Rose Tremain’in Moth adlı kısa öyküsünden uyarlanan film, Ozon’un tabiriyle gerilim, bilimkurgu, komedi ve masal türlerinin öğelerini bir araya getiriyor…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2009 – İtalya Film Türü: Fantastik, Dram, Komedi Yönetmen: François Ozon Senaryo: François Ozon Oyuncular: Alexandra Lamy, Sergi López, Mélusine Mayance, Arthur Peyret
Film izlemek için tıklayınız

Bu Son Olsun filmini izle (Fragman)

Bu Son Olsun (2012 – Fragman) Film Konusu: Yaşar, Apo, Kovboy Ali, Cevat ve Ertuğrul kendilerine Balat semtini mesken tutmuş beş evsizdir. Hayattaki tek gayeleri, karınlarını doyurmak ve en büyük tutkuları olan şaraptan bir gün bile olsun ayrı kalmamaktır. Günübirlik yaşayan bu beş kişi, gayelerine ulaşabilmek için zamanın fırtınalı politik atmosferinden dahi faydalanmasını bilir.Sokaklarda yaşayan bu beş evsiz 12 Eylül 1980 sabahı geldiğinde sokağa çıkma yasağı ile karşı karşıya kalırlar. Ancak onların gidebilecekleri tek evleri vardır; o da yine sokaklardır. Yaşanan bir dizi yanlışlıklar komedisi sonucu kendilerini siyasi mahkûmlarla birlikte aynı cezaevinde bulurlar.Cezaevi yönetimi arasında ise bir güç savaşı mevcuttur. Uzun yıllardır cezaevini dilediği gibi yöneten Cezaevi Müdürü Hızır, 12 Eylül askeri müdahalesi ile cezaevine atanan Yüzbaşı Kenan’ın üstü olmasından memnun değildir. Bu esnada diğer cezaevi personeli de yaşanan yeni durum içinde kendilerine iyi bir yer edinme peşindedir. Bu keşmekeş Yaşar ve arkadaşları için iyi bir fırsattır ve bu fırsatı değerlendirip kendilerine rahata erdirmeyi bilirler. Ancak zamanla içeride yaşananlara gönlü elvermeyen Yaşar, dışarıdan da tanıdığı mahkûmları kurtarmak ve duvarların birbirlerinden ayırdığı Sinan ile Lale çiftini tekrardan kavuşturmak için bir plan yapar. Bu film, 12 Eylül darbesini komedi unsurları kullanarak eleştirmekte ve mahkum etmektedir. Bu Son Olsun ismi ise Cem Karaca’nın ünlü şarkısı Bu Son Olsun’dan esinlenilmiştir…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2012 – Türkiye Film Türü: Komedi, Politik Yönetmen: Orçun Benli Senaryo: Şükrü üçpınar, Orçun Benli Oyuncular: Engin Altan Düzyatan, Hazal Kaya, Uğur Polat, Mustafa Üstündağ, Bülent Çolak, Cansu Demirci, Engin Alkan, Sevinç Erbulak, Serdar Orçin, Ufuk Bayraktar, Ahmet Saraçoğlu, Volga Sorgu, Mustafa Uzunyılmaz, Deniz Uğur, Eray Özbal, Tuğrul Tülek, Ömer Uğur, Ferit Kaya, Kerem Corogil, Serkan Genç, Mert Coleman, Cansu Demirci, mert coleman, mert waston, Murat Garibağaoğlu, Fırat Topkorur, Orhan Eşkin, Film izlemek için tıklayınız

İşkence Okulu filmini izle (Türkçe Dublaj)

İşkence Okulu (2009 – Türkçe) Film Konusu: Okulda hakarete uğrayan, sürekli dalga geçilen bir öğrenci kendini astıktan sonra bir hayalet olarak geri döner ve tek tek kendisiyle dalga geçenleri avlamaya başlar…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2009 – İngiltere Film Türü: Gerilim, Gizem, Komedi, Korku, Gençlik Yönetmen: Jon Wright Senaryo: Stephen Prentice Oyuncular: Alex Pettyfer, Dimitri Leonidas, April Pearson, Sophie Wu, Georgia King, Tuppence Middleton, Larissa Wilson, Tom Hooper, Hugh Mitchell, Olly Alexander, Calvin Dean, Peter Amory, Tom Hopper, Mary Nighy, Christopher Shepherd, Roger Ashton-griffiths Sure: 91 dakika Film izlemek için tıklayınız

Barely Legal filmini izle (Türkçe Altyazılı)

arely Legal (2011) Film Konusu: Sue, Cheryl ve Lexi en iyi arkadaştırlar. Üçü de aynı gün dogdukları için her sene dogumgünlerinde özel birşey yaparlar. 18. yaşgünlerini gelip çattıgı bu sene ise bekaretlerini kaybedecekleri özel bir gün düzenlerler…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2011 – ABD Film Türü: Komedi,Erotik Yönetmen: Jose Montesinos Senaryo: Jeneta St. Clair, Lisa Younger ve Melissa Johnston
Film izlemek için tıklayınız

Bebek Yolda filmini izle (Türkçe Dublaj)

Bebek Yolda (2009 – Türkçe) Film Konusu: Angelina ve Curtes mutlu modern çiftlerdendir. Ama sorunlu en yakın arkadaşları tarafından karşı çins için doldurulana kadar. Üzerine bir de Angelinanın zamansız hamileliği eklenince, evde “aldattığını itiraf et” inatlaşması başlar…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2009 – ABD Film Türü: Komedi Yönetmen: Brian Herzlinger Senaryo: Michael Hamilton-wright, Russell Scalise Oyuncular: Heather Graham, John Corbett, Lara Flynn Boyle, Jerry O’Connell, Keara Maive, Heather Prete, Tina Adams, Kirk Anderson, Vivek Shah, Wendye Clarendon, Suzy Brack, Gene Fojtik, Katie Finneran Sure: 95 dakika
Film izlemek için tıklayınız

Perfect Life filmini izle (Türkçe Altyazılı)

Perfect Life (2010) Film Konusu: Korkunç vizyonlar üzerine araştırma yapan bir grup genç koley öğrencisinin geçmişten gelen bir kardeşlik meselesiyle karşı karşıya gelmesini konu alan gerilm yüklü film…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2010 – ABD Film Türü: Korku, Gerilim Yönetmen: Josef Rusnak Senaryo: Hilde Eynikel Oyuncular Sienna Guillory, Jesse Bradford, Eliza Bennett, Steven Berkoff, Scott Joseph, David Brucklacher, Kai Portman, Scot Williams, Sam Alexander, Chris Bearne, Justin Urich Sure:95 dakika
Film izlemek için tıklayınız

The Inkeepers filmini izle (Türkçe Altyazılı)

The Inkeepers (2011) Film Konusu: Korkunç vizyonlar üzerine araştırma yapan bir grup genç koley öğrencisinin geçmişten gelen bir kardeşlik meselesiyle karşı karşıya gelmesini konu alan gerilm yüklü film…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2011 – ABD Film Türü: Gerilim,Korku Yönetmen: Josef Rusnak Senaryo: Ti West Yapımcı: Larry Fessenden, Peter Phok, Ti West, Derek Curl, Oyuncular Sara Paxton, Kelly McGillis, George Riddle, Lena Dunham, Alison Bartlett, Jake Schlueter, John Speredakos, Pat Healy, Sure:1 saat 40 dakika
Film izlemek için tıklayınız

Jumper – Atlayıcı filmini izle (Türkçe Dublaj)

Jumper – Atlayıcı (2008 – Türkçe) Film Konusu: Bilimkurgu gerilimi, hayal edebildiği herhangi bir mekana kendini ışınlama yetisi olduğunu farketmiş bir adamın epik macerası ile yeni bir boyuta sıçrıyor. New York’dan Tokyo’ya, Roma harabelerinden Sahra Çölü’nün ortasına, istediği herhangi bir yere, herhangi bir zaman içinde anında sıçrama yapabilen David Rice, bu sıradışı özgürlüğünün aslında pek de limitsiz bir özgürlük olmadığını, bu güce sahip tek kişinin kendi olmadığını farkeder ve kendini olağanüstü türünün hayatta kalma savaşı içinde buluverir…Divxfilmizle.net iyi seyirler diler… Film Yapımı: 2008 – ABD Film Türü: Bilimkurgu, Aksiyon, Fantastik, Macera Yönetmen: Doug Liman Senaryo: David S. Goyer, Jim Uhls, Simon Kinberg, Steven Gould Oyuncular: Diane Lane, Annasophia Robb, Samuel L. Jackson, Hayden Christensen Sure: 1 saat 29 dakika
Jumper – Atlayıcı filmini sizlere türkçe dublajlı alternatif tek parçalarda DivxFilmizle.Net olarak sunuyor, yorumlarınızla iyi seyirler diliyoruz… Film izlerken uyarı alırsanız modemi kapatıp acarak kaldıgınız yerden devam edebilirsiniz.. Film izlemek için tıklayınız

Nükleik Asit

Nükleik Asit Yapılarında C,H,O,N ve P bulunur. Hücredeki en büyük moleküldür.Bütün canlı hücrelerde bulunur. Fakat taşıdıkları bilgiler farklıdır. Hücredeki bütün hayatsal olayları kontrol ettikleri için yönetici molekül olarak isimlendirilirler. Yapı birimlerine Nükleotid denir. Nükleotidler üç kısımdan oluşur. 1: Fosfat grubu: Bütün nükleik asitlerde bulunur ve çeşidi yoktur. 2: 5C şeker: Deoksiriboz (C5H10O4). DNA nükleotidlerinde bulunur. Riboz ( C5H10O5). RNa nüklotidlerinde bulunur. 3:Azotlu Baz: İki çeşittirler; Pürinler: Adenin,Guanin Primidinler: Sitozin, timib, Urasil Şekil : Nükleik Asitlerin Yapısı ve Elemanları Deoksiriboz Nükleik Asit (DNA) Bütün canlılarda bulunur. Çift iplikli ve sarmal yapıdadır. Yapısında deoksiriboz bulunur. Yapısında Adenin (A), Guanin (G), Sitozin (S) ve Timin (T) bazları bulunur. Urasil bulunur. Karşıklı iplikler arasında Adenin ile Timin arasında 2’li bağ, Guanin ile Sitozin 3’lü bağ vardır. DNA Kendini eşleyebilir. Şekil : DNA nın Eşlemesi Gelişmiş hücrelerde çekirdek, kloroplaz, mitokondri ve sentrozomda bulunur. DNA’nın çeşitli olmasının yapısındaki nükleotidlerin sayısı,sırası ve çeşitleri sağlar. Aynı tür canlılarda nükleotid sayısı aynıdır. DNA, enzim, protein, RNA sentezi ve hücre bölünmesini sağlar. Bütün kalıtsal bilgileri taşır. Şekil : DNA’nın Bir kısmının Yapısı Ribonükleik Asit (RNA) Bütün canlılarda bulunur. Tek ipliklidir. Yapısında riboz şekeri bulunur. Kendi kendini eşleyemez. DNA tarafından üretilir. Zayıf hidrojen bağları içermez. A,G,S,U bazlarını içerir. Timin içermez. Protein sentezini DNA adına yürütür. Üç Çeşittir; A) Mesajcı RNA (M-RNA) DNA’dan bilgileri alarak ribozomlara götürür.Ribozomlarda bu bilgilere göre protein sentezlenir. Şekil : mRNA ve Kodonlar B) Taşıyıcı RNA (t-RNA) Protein sentezi için gerekli olan aminoasitleri sitoplazmadan Ribozoma taşır. C) Ribozomal RNA (r-RNA) Ribozomların yapısına katılır. Protein sentezi ise ribozomlarda gerçekleşir. Tablo : DNA ile RNA’nın Karşılaştırılması

Vitaminler

Vitaminler: Bitkiler ihtiyaç duydukları bütün vitaminleri üretip, insanlar ise bir kısmını hazır alır. Özellikleri: Yapıcı, onarıcı, düzenliyidirler. Sindirilmezler Enerji vermezler Hücre zarından direk geçerler Eksikliğinde hastalıklar oluşur. Hücre içine girme özelliklerine göre 2’ ye ayrılır. 1:Yağda Eriyen Vitaminler: Hücre zarının yapısındaki yağlardan eriyerek hücre zarından geçerler.Fazlalıkları karaciğerde depo edilir. A Vitamini: Büyüme gelime ve görme hücreleri için mutlaka gereklidir. Eksikliğinde tavukkarası hastalığı (Gece Görememe) olur. Havuç, yumurta, karaciğer, tere yağ, et, süte bulunur. D Vitamini: Kemik gelişimi için mutlaka gereklidir. Eksikliğinde raşitizm gibi hastalıkları görülür. (Kemik erimesi) Balık, karaciğer, et, süt, yumurta vs bulunur. D vitaminin aktif hale gelebilmesi için mutlaka güneş ışığı gereklidir. E Vitamini: Eksikliğinde kısırlık saç dökülmesi ve kalp hastalıkları görülür. Bitkisel yağlarda, tahıl kabuklarında, mısırda, buğdaylarda bulunur. K Vitamini: Eksikliğinde kanın pıhtılaşması gecikir. Kalın bağırsımızda yaşayan bateriler tarafından üretilir. Balık, yeşil yapraklı bitkilerde, et, süt ve yumurtada bulunur. 2: Suda Eriyen Vitaminler: Hücre içine giren suda eriyerek hücreye alınan vitaminlerdir. Fazlası depo edilmez. Ter ve idrarla dışarı atılır. B1 vitamini: Sinir ve sindirim sisteminin çalışmasında iştah açılmasında etkilidir. Eksikliğinde berberi hastalığı oluşur. Balık, karaciğer, kepek, et, süt ve yumurtada bulunur. B2 Vitamini: Büyüme, gelişme, deri sağlığı ve enerji üretiminde kullanılır. Eksikliğinde sinir siteminde bozukluklar ve tırnak kırılması olur. B12 Vitamini: Alyuvar yapısı ve olgunlaşması için sinir siteminin düzenli çalışması için gereklidir. Eksikliğinde baş ağrısı, kansızlık, sinirsel bozukluk görülür. Kalın bağırsak da üretilir. C Vitamini Besinlerin yapısında ki demirin kana karışmasına yardımcı olur. Bağ dokusu yapımında Hastalıklara karşı vücudun savunmasında etkilidir. Yaraların iyileşmesinde etkilidir. Alyuvar üretilmesinde görev yapar. Tunçgiller, acı biber, domates, elma, maydanoz, çilek, vişne vb. bulunur.

Enzimler

D:Enzimler : Canlı hücrelerde bulunan biyolojik katalizörlerdir. Aktivasyon Enerjisi:Kimyasal tepkimelerin başlaması için gerekli olan en düşük enerji miktarıdır. Aktivasyon ortamın ısıtılmasıyla veya katalizör kullanılarak düşürülür. Canlılarda gerçekleşen tepkimelerde hücre ısıtılsaydı hücrenin yapısı bozulurdu. Bu durum canlıya zarar vereceği için enzimler kullanılır. H2 + H202 à H20 ( 36.5 C ) Enzimlerin Yapısı: Bütün enzimler proteinlerden oluşur. Enzimlerin yapısındaki proteinler genler tarafından şifrelenir. Her enzimin aminoasit dizilişi kendine özgüdür.Enzimin yapısındaki protein kısmına apoenzim denir. Enzim yapısında ki vitamin kısmına Koenzim denir. Koenzim olarak A,D,E,KB,C vitaminleri kullanılır. Enzimin yapısındaki mineral kısmına kofaktör. Enzimlerin yapısında Ca,Na,Fe,Al,Mh,Cl,Au kofaktörleri bulunur. Apoenzim+Kofaktör/ Koenzim à Tam enzim Enzimlerin Özellikleri: Aktivasyon enerjisini düşürürler ve tepkime hızını artırırlar Tekrar tekrar kullanılırlar. Tepkimeye girdikleri gibi çıkarlar miktarları değişmez Her enzim sadece bir maddeye etki eder. Enzimin etki ettiği maddeye substrat denir. Proteinlerin etkilendiği tüm olaylardan etkilenirler. Canlı ve cansız ortamlarda ( organlarda) etkindirler. Hücre içi ve dışında çalışabilirler. Enzimlerin çeşitli olmasını apoenzim kısmı sağlar. Enzimin hangi maddeye etki edeceğini apoenzim belirler ama esas işi kofaktör veya koenzim yapar. Enzimin substrata bağladığı yere aktif bölge denir. Enzimle substrat ilişkisi anahtar kilit uyumuna benzer. Her canlı kendi enzimini üretir. Bir apoenzim bir kofaktör ,koenzimle çalışırken bir koenzim ve kofaktör birden fazla apoenzimle çalışabilir. Enzimlerin Çalışmasına Etki eden Faktörler: 1:Sıcaklık: Enzimler sıcaklık değişimlerine karşı çok hassadır. Çünkü yapılarında protein bulunue. 0 ºC de çalışmazlar. Yapıları da bozulmaz. En iyi 36 C de çalışırlar 55 ºC ve yukarında yapıları bozulduğu için bir daha hiç çalışmazlar. 2:Su: Enzimler ortamda ki su miktarı %15 ‘in altına düştüğünde çalışmaz, su miktarı fazla olduğunda da çalışmazlar. Çünkü su miktarı fazla olduğundan moleküller arası çok olacaktır. 3: pH: Enzimler genellikle nötr ortamlarda çalışırlar. Fakat bazıları asit bazıları ise bazik ortamda çalışabilir. 4: Enzim Miktarı: Ortamdaki substrat yeterli ise enzim miktarı artırılırsa tepkime hızı artar. 5: Substrat Miktarı: Enzim miktarlarının sabit olduğu ve substrat miktarlarının sürekli artığı tepkimelerde ve ortamlarda tepkime hızı önce artar sonra sabit kalır. 6: Substrat Yüzeyi: Substrat yüzeyi büyüdükçe tepkime hızı artar. Çünkü enzimler daha çok alana etki edebilir. 7: Aktivatörler: Enzimin çalışma hızını artıran maddelerdir. İnhibitör: Enzimlerin çalışmasını durduran aktif bölgesini değiştiren ya da bozan maddelerdir. Ör: Pb, Hg,CO, etan, metan, bütan vb. İngibitör zehirlenmelere ve ölümlere neden olur.

Proteinler

C: Proteinler: Yapılarında C,H,O,N bulunur. Bazılarında kükürt ve fosfor bulunabilir. Yapı taşları aminoasittirler. 20 çeşit aminoasit (aa) bulunur.Bitkiler hepsini üretirken, insanlar sadece 12 tanesini üretir. Diğerlerini dışarıdan hazır alırız. Hazır alınan bu aminoasitlere esansiyel (temel aminoasitler) denir. Proteinler aminoasitlerin birleşmesinden oluşur.Birleşme esnasında ararlarında peptit bağı kurulur. İki aminoaside dipeptit, üç aminoaside tripeptit denir. Proteinlerin çeşitli olmasının yapılarındaki aminoasitlerin sayısı, sırası ve çeşidi sağlar. Protein sentezlenmesi DNA kontrolünde olur. Canlılardaki DNA farklı olduğu için akrabalık artıkça protein bezerliği artar. Tek yumurta ikizlerinde protein benzerliği en fazladır. Bir aminoasidin yapısında; R à Radikal Grup | NH2—C— COOH | H Proteinlerin Görevleri: Enzim ve hormonların yapınsa katılır. Yapıcı, onarıcı ve düzenleyicilerdir. Hücre zarlarının kendini yenilenmesini ve hücre içinde su tutulması sağlar. Vücut savunmasında rol oynayan antikor ve interferon maddelerinin yapısına katılır. Zorunlu durumlarda enerji verir. Kasların kasılmasını sağlarlar. Vücudumuzun büyük bir kısmını oluşturur. Alyuvarların yapısını katılarak

Yağlar

B: Yağlar: Yapılarında C, H, O içerirler. Suda çok az ya da hiç çözülmezler. Alkol, tiner, benzin, gaz yağı maddelerde çözünürler. Bitki ve hayvanlardaki yağlar nötral yağlardır. Bu yağlar ester bağlarının kurulmasıyla oluşur. 3 Yağ Asidi + Gliserol à Yağ+ Su Ester sayısı eşir su sayısı Görevleri: Karbonhidratlardan sonra enerji üretmek için kullanılan moleküldür. Yapısında en fazla enerji olan moleküldür. Deri altında birikerek ısı kaybını engeller. Vücudun önemli organlarını sararak vurma çarpma gibi etkilerden korur. Yağlar hücrede yakıldığında çok fazla enerji ve ısı açığa çıktığı için göçmen kuşlarda ve kış uykusuna yatan canlılarda depolanır. Yağda çözünen vitaminlerin (A,D,E,K ) hücre içine alınmasını sağlar Hormon ve vitaminlerin yapısına katılırlar. a: Doymuş Yağlar: Bu yağları meydana getiren karbon hidrat atomları arasında eğer tekli bağ varsa bunlara doğmuş yağ denir.Bu yağlar oda sıcaklığında katı haldedir.Bunlar hayvansal yağlardır. Örnek; tere , kuyruk, iç yağı vb. b: Doymamış Yağlar: Bu yağları meydana getiren karbon hidrat atomları arasında eğer bir veya daha fazla ikili bağ varsa bunlara doğmamış yağlar oluşur. Oda sıcaklığında sıvı haldedir.Bitkisel yağlardır. Örnek; zeytin yağı ay çiçek yağı , fındık yağı vb. Sıvı yağlar laboratuarlar da hidrojenle doyurulursa margarinler oluşur. Vitaminlerin ve bazı hormonların yapısına katılır. Ayrıca hücre zarının tamir edilmesinde ve sinirlerin de yapısına katılır. Fazlılığında kanın akışkanlığı azalır. Damar sertliği oluşur.

Karbonhidratlar

ORGANİK MADDELER Canlıların sentezleyebildiği ve yapılarında C (karbon) atomu bulunan maddelere denir. A: Karbonhidratlar: Yapılarında C,H,O elementleri bulunur.Bitkiler tarafından fotosentezle üretilir. Görevleri: Canlı hücrelerde enerji üretmek için 1. Sırada kullanılır. DNA, RNA ve ATP’nin yapısına katılır. Polisakkarit olarak hücre zarının yapısına katılırlar a: Monosakkarit (Tek şekerler) Yapılarında 3 ile 8 karbon (C) bulunur. Genel formülleri CnH2nOn dir. N: Karbon sayısı. Hücre zarından geçerler. Riboz ve deoksiriboz nükleik asitlerin yapısına katılırlar. Yapılarında glikozit bağı bulunmaz. Hidrolize uğramazlar. Suda çözünürler. Kan ve doku sıvısında bulunurlar. Fotosentezin ilk ürünleridir Karbonhidratların yapı taşlarıdır. Hücrede depolanmazlar. Protein ve yağlarla bileşik oluşturabilirler. Enerji verici olarak kullanılırlar. Benedikt çözeltisiyle ısıtılırsa kiremit kırmızısı renk verirler. 5C’lular ( Pentozlar) Henel formülleri C5H10O5’dir. Bunlar iki çeşittir. Deoksiriboz, DNA,Riboz RNA, ATP’nin yapısında bulunur. 6 C’lular (Heksozlar) Hepsi suda çözünür. Formüllü C6H12O6 dır. b: Disakkaritler: İki monosakkaritin birleşmesi ile oluşur. Hücre zarından geçemezler. Bitki ve memelilerde depolanabilir-memelilerde laktoz bitkilerde sukroz. Yapısında glikozit bağı vardır. Sindirim enzimlerini etkilenirler. Suda çözünürler. Kanda bulunmazlar. Sütte bulunurlar . Örn:Maltoz,Laktoz,Sukroz Glikoz + Glikoz ———-Mal toz + Su Glikoz + Früktoz ———-Sukroz + Su Glikoz + Galaktoz ———-Laktoz + Su Büyük moleküllerin suyun yardımı ile monomerlerine parçalanmasına hidroliz denir.Enerji harcanmaz enzim ve su kullanılır. c: Polisakkaritler: İki ya da daha fazla monosakkaritin birleşmesiyle oluşur. Hepsinin yapısında glikoz blunur. Polisakkariler oluşurken kurulan bağ sayısı sayesinde açığa çıkan su sayısı birbirne eşittir. Hücre zarından geçemezler. Sindirim enzimleriyle hidrolize edilirler. Kanda bulunmazlar. (n)kadar glikozun birleşmesinden oluşurlar. (n-1)kadar su harcanır. Hayvanlarda ve bakterilerde glikojen bitkilerde nişasta olarak depolanır Selüloz bitkilerde çeper maddesi olarak kullanılır. Bitki ve hayvanlarda sentezlenebilir Selüloz bazı tek hücreliler hariç diğer canlılar tarafından sindirilemez. Polisakkaritler Çeşitleri 1- Nişasta 2- Glikojen 3- Selüloz 4- Pektin 5- Kitin Nişasta N kadar glikozun dehidrasyon undan oluşur. Hidrolizleri hücre içinde ve hücre dışında olabilir. Olayda n-1 kadar H2O oluşur. Sentezleri hücre içinde olur. Olayda n-1 kadar glikoz bağı kurulur. Bitkilerde depo karbonhidrattır. Suda çözünmez. Hücre zarından geçemez. Hidrolizlerinde n-1 kadar su harcanır. Amilaz enzimi ile maltoz a yıkılırlar.. Selüloz: Bitkilerde golgide üretilip hücre çeşidin yapısına katılır. Suda erimezler. Glikojen: Hayvan , insan ve mantarlarda bulunur. Bitkilerde bulunmazlar. Kas ve karaciğerde yedek enerji kaynağı olarak depo edilir.Suda erimez.

Canlıların Temel Bileşikleri

İNORGANİK BİLEŞİKLER Su Asit Bazlar Tuz Mineraller ORGANİK BİLEŞİKLER Karbonhidratlar Yağlar Proteinler Enzimler Vitaminler Nükleik asitler GÖREVLERİNE GÖRE BESİNLER: Enerji Vericiler Karbonhidratlar Yağlar Proteinler Yapıcı-Onarıcılar Su Yağlar Proteinler Madensel Tuzlar Düzenleyiciler: Proteinler Su Madensel Tuzlar Vitaminler İNORGANİK BİLEŞİKLER: Canlıların üretemeyip dışarıdan hazır aldığı maddelerdir. A. Su: Hayvanlarda ve bitkilerde yoğun miktarda bulunmaktadır. Fotosentez de besin ve oksijen üretiminde de kullanılır. Özellikleri: Besinlerin çalışması için ortamda olması gerekir. Besinlerin sindirimde yer alır. Besinlerin taşınmasında. Boşaltım hücrelerinin atılmasında Terleme ile vücut ısısının ayarlanmasında Su çok iyi bir çözücüdür. B: Asit: Sulu çözeltilerde elektriği iletir ve H+ iyonunu verir. Özellikleri: Tatları ekşidir. Mavi turnusal kağıdının kırmızıya dönüştürürler Asitler metallerle tepkimeye girer pH değeri 0-7 arasındadır. C: Bazlar: Sulu çözeltilerinde OH- iyonunu verirler ve elektriği iletirler. Kırmızı turnusol kağıdını maviye çeviriler pH değeri 7 ile 14 arasındadır. Ele alındığında kayganlık hissi verir. Tatları acıdır. D:Tuz: Asiteler ve bazların birleşmesinden oluşur. Ör: HCI+ NaOH à NaCl + Su E. Mineraller: Hücreleri karbonhidrat, protein ve yağ gibi organik bileşikler ile vücuda alınan inorganik tuzlardır. Özellikleri: Enerji vermezler Sindirilmezler Hücre zarından geçebilirler Fazlası ter, dışkı ve idrarla atılır. Enzimlerin yapısına kofaktör olarak katılırlar. İnsanlarda 40 çeşit mineral bulunmaktadır. Eksikliğinde rahatsızlıklara ve hastalıklara neden olur. Ozmatik basıncın dengede tutulmasını sağlar İyon konsantrasyonunu sağlar. Kalsiyum (Ca) Kemik ve dişlerin yapısında bulunur. Kasların kasılmasında sinir hücrelerinin çalışmasında ve kanının pıhtılaşmasında görev yapar. Eksikliğinde raşitizm ve kanın geç pıhtılaşması olayları görülür. Demir: (Fe) Alyuvarların yapısına katılır. Eksikliğinde alemi hastalığı görülür. Fosfor (P): Kemik ve dişlerin yapısına katılır. Ayrıca DNA,RNA ve ATP bulunur. Magnezyum (Mg): Kemiklerin yapısında sinir ve kasların çalışmasında ve ATP üretiminde kullanılır. Sodyum (Na): Sinir ve kasların çalışmasında hücrelerde su tutulmasında kullanılır. Potasyum (K): Sinir hücrelerinin çalışmasında ve protein ve glikojen sentezinde hücre içinde su tutulmasında kullanılır. İyot (I): Tiroit bezinin hormonu olan tiroksinin yapısına katılır. Eksikliğinde guatır hastalığı oluşur.

Bilimsel Çalışma ve Biyolojinin Alt Bilim Dalları

Bilim Nedir? Bilim: Tarafsız yapılan deneyler ve gözlemlerle elde edilen düzenli bilgidir. Bilim: Gerçekleri bulmak için yapılan gözlem, deney ve araştırma şeklidir. Bilim İnsanı Kimdir ve Özellikleri Bilim ile uğraşan kişilere bilim insanı denir. Bilim insanının özellikleri; Meraklıdır İyi bir gözlemcidir Şüphecidir. Bilim insanı, çalışmaları sonuca ulaşıncaya kadar sürdürür. Tarafsızdır. Elindeki eşyalardan , materyalden en iyi şekilde yararlanabilme özelliğine *sahiptir. Diğer bilim adamları ve bilim dalları ile ilişkisi olmalıdır. Çalışmalarını belirli yöntemlere bağlı kalarak yapmamalıdır. Yaşamamız esnasında gözlemlediğimiz olaylara yönelik neden niçin nasıl sorularını sorarız. Sorulara cevap bulamıyorsak çözülmesi gereken bir problem var demektir. Bilimsel bir problem gözlemle ortaya çıkar ve bilimsel bir çalışma ile çözülür. Bilimsel çalışmanın temelinde deney ve gözlem vardır. Bilimsel Çalışma Yönteminin Basamakları 1- Problemin Belirlenmesi: Problem: Yanıt bekleyen her soru problemdir. Bilimsel çalışmada ilk iş problemi bütün ayrıntılarıyla ortaya koymakla oluşur ve problemler gözlemle oluşur. Herhangi bir doğa olayının duyu organları ile incelenmesine gözlem denir. Gözlemler nitel ve nicel gözlem olmak üzere ikiye ayrılır. Nitel Gözlem: Bir ölçü aracının yardımı olmadan doğrudan duyu organlarıyla yapılan gözlemdir. ÖR: Şekerin suda çözünmesi , fenol kırmızısının karbondioksitli ortamda sarı renk vermesi gibi. Nicel Gözlem: Bir ölçü aracının yardımıyla yapılan gözlemdir. ÖR: Suyun 100 C de kaynaması , 1 mL kanda 8-10 bin civarında akyuvar hücresi bulunması gibi. 2: Veri Toplamak: Problem ile ilgili verileri toplamak, problemle ilgili gerçeklerin toplanması gerekir. 3: Veriler Işığında Hipotez Kurmak: Hipotez: Bilim insanı tarafından problemin çözümüne yönelik ortaya konulan geçici çözüme hipotez denir. İyi bir hipotezin özellikleri Gerçeklere dayanmalı. Problemle ilgili verileri kapsar. Gözlem ve deneye dayanır. Araştırmaya açık olmalıdır. Problemin çözümüne yönelik sorulara ışık olmalı. 4: Hipoteze Dayalı Tahminler Yapılır. Hipotezin kurulma aşamasından sonra, onun geçerli olup olmadığının araştırması, doğrulanması veya çürütülmesi gerekir. Bunun için, ilk önce hipoteze dayalı bazı tahminlerde bulunulur. Tahminleri yapılırken, eğer, ise gibi bağlaçlar kullanılır. 5: Kontrolü Deney Düzenlemek Kontrolü Deney: Bir faktörün değiştirilip diğer faktörler sabit tutulmasıyla yapılan deneye denir. Not: Eğer deney ve gözlemler hipotezi doğrulamazsa hipotez terk edilir. 6: Hipotezin Teori Haline Dönüşmesi: Deney ve Gözlemler hipotezi doğrularsa hipotez geçerlik kazanır. Hipotez de geniş bir geçerlilik kazanırsa teori adını alır. Teori: Sürekli olarak kanıtlarla desteklenen hipotezdir. 7:Teorinin Kanuna Dönüşmesi Kanunun Teorinin evrensel ve bilimsel alanda geçerlilik kazanmış halidir. Biyolojinin Konusu ve Bölümleri Biyoloji: canlı bilimidir (bio= canlı, loji= bilim).Canlıları inceleyen bir bilim dalıdır.Canlıların yapılarını, özelliklerini, birbirleriyle olan ilişkisini, yapısını davranışlarını, çeşitliliğini ve yapılarında gerçekleşen temel yaşamsal olayları inceler. Canlıları Tek bir çatı altında incelemek zordur.Bu yüzden bir çok biyolojinin alt dalı olmuştur.. Bunlardan ” Zooloji ve Botanik” Biyolojinin ana dallarını oluşturur. Zooloji : Hayvanları inceler Botanik : Bitkileri inceler Sitoloji : Hücre bilimidir.Hücrelerin yapısını ve metabolizmasını Histoloji : Doku bilimidir.Dokuların yapısını , görevlerini Fizyoloji : Doku , organ ve sistemlerin çalışmasını ve görevlerini inceler.Histoloji ile Anatomi bilimlerinin bir bileşkesi denilebilir. Anatomi : İç organların yapısını, görevlerini ve birbirleri ile olan ilişkilerini inceler. Morfoloji : Canlıların dış yapılarını inceler. Bakteriyoloji : Bakteri bilimi., Taksonomi : Canlıların sınıflandırılmalarını Genetik : Canlıların kalıtsal özelliklerini ata canlıdan oğul döllere nasıl aktarıldığını inceler.Ayrıca genlerin çalışma mekanizmasını inceler. Palentoloji : Fosil bilimi. İhtiyoloji : Balık bilimi. Parazitoloji : Parazit bilimi. Entomoloji : Böcek bilimi. Embriyoloji : Canlıları zigottan yeni bir fert oluncaya kadar geçirdiği evreleri inceler. Mikrobiyoloji : Mikroorganizmaları Viroloji : Virüs bilimi. Biyokimya : Canlıların kimyasal yapısını Moleküler Biyoloji : Canlıların yapısını moleküler seviyede inceler.Ör: protein sentezi. Mikoloji : Mantarları Patoloji : Hastalıklı doku ve organları Ekoloji : Canlıların birbirleri ile ve çevreleri ile olan ilişkilerini Ornitoloji : Kuş bilimi. Biyoteknoloji : Biyolojik sistemlere ve organizmalara uygulanan , kendilerinden yararlanılması ve istenilen biçimlere ve ürünlere dönüştürülebilmeleri amacıyla kullanılan bilimsel teknikler ve endüstriyel yöntemlerdir.

ATOM BOMBASI VE TARİHİ GELİŞİMİ

Bir atom bombasinda ana tema fizyon reaksiyonunun çok kisa bir sürede gerçeklestirilmesidir. Atom bombasinda biri dogal digeri yapay olmak üzere iki tür malzeme kullanilir. Bunlardan dogal olani uranyum (235U), yapay olani ise plutonyumdur (239Pu). Atom bombasinin yapiminda en önemli problemlerden biri kullanilacak olan bu malzemelerin eldesidir. 235U tabiatta 238U ile birlikte çok az miktarda bulunur. Bombada kullanilacak olan 235U’in çok saf olmasi gerekir, bu yüzden 238U’dan ayrilmalidir. 239Pu ise tabiatta bulunmaz, nükleer reaktörlerde 238U’dan elde edilir. Fizyonun baslamasini saglayacak ilk nötronlar Ra–Be gibi bir nötron kaynagindan elde edilir. Fizyon olayinda bir atomun parçalanmasindan 2 ya da 3 tane nötron açiga çikar. Eger, ortam sartlari elverisli ise parçalanma sonucu olusan nötronlarin da, baska atomlari parçalamalari ile fizyon reaksiyonu zincirleme olarak devam eder. Zincir reaksiyonunun kendiliginden ilerlemesi için gerekli sart ise açiga çikan nötronlarin kaybolmadan yeni parçalanmalari saglamasidir. Nötronlarin kaybolmasi; ya ortamda bulunan safsizliklar (238U gibi) tarafindan sogurulmasi ile ya da çesitli çarpismalar sonucunda nükleer patlayici içinden çikip gitmesi ile olur. Dolayisiyla ,atom bombasi yapiminda dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan bir digeri nötron kayiplarini en aza indirmektir. Bir nötronun bir atom çekirdegine çarpmasi her zaman fizyon ile sonuçlanmaz. Bazen çekirdek nötronu yuttugu halde bölünmeyebilir. Bazen ise nötron çekirdek tarafindan yansitilabilir. Bu çarpismalar sonucunda ortamda dolasan nötron bir miktar enerjisini kaybederek yavaslar ve fizyon yapma gücü artar. Önemli olan bu nötronun nükleer patlayici içinden kaçmadan fizyon yapincaya kadar dolasmasidir. Bunun için ise kullanilan patlayici maddenin bu dolasmaya elverisli büyüklükte olmasi gerekir. Içerisinde baslatilan fizyon reaksiyonun kendi kendine sürebilecegi minimum nükleer patlayici kütlesine kritik kütle denir. Netice itibariyle, atom bombasi merkezde uranyum veya plutonyumdan olusan bir öze sahiptir. Nükleer patlamanin olabilmesi için ise bu özün kritik kütleden büyük olmasi gerekir. Ancak, kritik kütlenin üzerindeki maddenin kendiliginden patlama ihtimali vardir. Bu yüzden patlayici madde özü, bombaya çesitli parçalar halinde yerlestirilir. Bomba ateslenecegi zaman bu parçalar bir araya gelip bir küre olusturmalidir. Bu parçalarin küre seklinde birlesmelerini saglamak için ise trinitrotoluen (TNT, dinamit) kullanilir. Önce TNT patlatilir. Bu patlama sonucunda nükleer kütle bir araya gelir ve asil patlama gerçeklesir. Atom bombasi ile ilgili ilk çalismalar Robert J. Oppenheimer öncülügünde 1942 yilinin sonlarinda baslamistir. New Mexico eyaletinin Los Alamos adli bölgesinde bir “beyin takimi” ile baslayan çalismalar yaklasik 3 yil sonra ürününü verdi. Atom bombasinin ilk denemesi 16 Temmuz 1945 günü Meksika sinirina yakin bir çölde (Alamogordo) gerçeklestirildi. Patlamanin siddeti beklenenden çok fazla olmustu. Yaklasik 20.000 ton TNT’nin patlamasina esit bir etki görüldü. Elde edilen bu basari üzerine atom bombasinin Japonya’nin iki önemli sehrinde kullanilmasi kararlastirildi. 6 Agustos 1945 sabahi ilk atom bombasi “Enola Gay” isimli bir bombardiman uçagi ile Hirosima’ya atildi. Saniyenin onbinde biri kadar kisa bir sürede gerçeklesen patlamanin ilk etkisi gözleri kör eden bir isikti. Ardindan gelen 300.000 °C’lik isi etkisi ise yaklasik 3 kmçapindaki her seyin yanmasini sagladi. Daha sonra ise patlamanin etkisiyle baslayan ve saatte 1800 km ile esen alev rüzgari çevredeki her yükseltiyi dümdüz etti. Ama asil kalici etkiyi patlamadan bir kaç dakika sonra baslayan bir yagmur gerçeklestirdi. Yagmur ile tüm radyoaktif serpinti bölgeye inmis oldu. Saniyelerle ölçülebilecek bir zaman dilimi içerisinde Hirosimayi yok eden bu korkunç bombanin bilançosu yaklasik 80.000 ölü ve 100.000 yarali olarak belirlenmistir. 9 Agustos 1945 günü ise ikinci atom bombasi Nagazakiye atildi. Bu sehirdeki insanlarin daha önceden uyarilmasi buradaki ölümlerin daha az olmasini sagladi. Ancak, her iki sehirde de radyasyondan kaynaklanan ölümler 15 Agustos 1945’ten sonra görülmeye baslandi. Gönüllü olarak kurtarma çalismalarina katilan veya akraba ve dostlarini harabeler içinde arayan bir çok insan farkinda olmadan yüksek miktarda radyasyon almislardi. Radyasyondan kaynaklanan ölümler, bombanin patladigi anda meydana gelen sok, isi ve yikim etkisiyle gerçeklesen ölümlerden kat kat fazla olmustur. Bu sonuç; atom bombasinin insanlik için ne denli tehlikeli bir silah oldugunu ortaya koymustur. Benzer yazılar İlköğretim Kurumları Standartları-2011 Haziran Mesleki Seminer Ç 2009-2010 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI İLKÖĞRETİM GÜNLÜK PLANLARI 2011-2012 11.Sınıf Biyoloji Dersi Yıllık Planı Cisimlerin Elektriklenmesi • 2007_01.doc Element ve Bileşiklerin Özellikleri (Konu Anlatımı) 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı Çalışma Takvimi 2011-2012 5.Sınıf Beden Eğitimi Dersi Günlük Planı 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı Çalışma-İşgünü Takvimi İndir-Downl 28. 3,2-donemzumre-1.doc 1_sinif_saatler_konusu_calisma_kagitlari.rar Toplulukları Karşılaştırmaya Yarayan Sorular Üretelim İlköğretim Anket Formları- Eleştiri Anketi • 2008-2009_fen_ve_teknoloji__proje_konular__678.sınıflar.doc 2011-2012 11.Sınıf Fizik Dersi Yıllık Planı Lisans Yerleştirme Sınavı-5(Yabancı Dil)Sınavı Soru ve Cevapları Karışık Dökümanlar – Dosyalar -Yazılılar ilköğretim 47 2010 Eylül Seminer (Mesleki) Çalışması Konuları Hücre Ve Organeller Rol Oynama ve Yaratıcı Drama Tekniği-Sunu

DİRENÇLER-6.SINIF FEN VE TEKNOLOJİ PERFORMANS ÖDEVİ

Direnç Nedir? Direnç kelimesi, genel anlamda, “bir güce karşı olan direnme” olarak tanımlana bilir. Elektrik ve elektronikte direnç, iki ucu arasına gerilim uygulanan bir maddenin akıma karşı gösterdiği direnme özelliğidir. Kısaca; elektrik akımına gösterilen zorluğa DİRENÇ denir. Direnç”R” veya “r” harfi ile gösterilir, birimi ohm (Ω) dur. Direnç Sembolleri: Eski Yeni Sabit Dirençler Ayarlı Dirençler Şekil 1.1- Dirençli bir devre Direncin devredeki rolü: Bir “E” gerilim kaynağına “R” direncinden, Şekil 1.1′de gösterilmiş olduğu gibi, bir ” I ” akımı akar.Bu üç değer arasında Ohm kanununa göre şu bağlantı vardır.E=I.RBirimleri: E: Volt I: Amper R: Ohm (Ω) Direnç Türleri: Dirençler iki gruba ayrılır: Büyük güçlü dirençler Küçük güçlü dirençler Büyük Güçlü Dirençler;: 2W üzerindeki dirençler büyük güçlü direnç grubuna girer. Küçük Güçlü Dirençler; Küçük güçlü dirençlerin sınıflandırılması: Sabit Dirençler Ayarlı Dirençler Termistör (Terminstans) Foto Direnç (Fotorezistans) Gerek büyük güçlü olsun, gerekse de küçük güçlü olsun, bütün dirençlerin belirli bir dayanma gücü vardır. Bir Direncin Harcadığı Güç: U: Dirençteki gerilim düşümü (Volt) R: Direncin değeri (Ohm) I: Geçen akım (Amper) P: Direncin gücü (Watt) Direnç Üzerinde Harcanan Güç Üç Şekilde İfade Edilir: Akım ve gerilim cinsinden: P=U.I ‘dır Akım ve dirençcinsinden; (ohm kanununa göre): U=I.R ‘dir. Bu “U” değeri P=U.I ‘da yerine konulursa: P= I2R olur. Gerilim ve dirençcinsinden; (ohm kanununa göre): I=U/R ‘dir. Bu “I” değeri, P=U.I ‘da yerine konursa, P= U2/R olur. Dirençlerin Kullanıldığı yerler. aslında dirençler en basitiyle en sık rastlanan kullanımı diğer bir elemanı koruma işidir. bu basit kullanım tüm devrelerde karşımıza çıkar. en bariz örneği şudurki, bir led yakılacak olan ortamda ledin üzerindeb fazla akım geçmemesi için ve bozulmaması için led önüne seri bir direnç bağlar ve bu sayede ledi aşırı akımdan korumuş oluruz. fakat dirençler akımı yada gerilimi sabitlemek gibi bir amaç için kullanılmazlar. gerilimin belli bir değeri geçmemesini istediğimiz durumlarda bu işi zener diyotları kullanarak yaparız. bildiğimiz gibi dirençler akıma karşı direnen elemandır. dirençleri genelde devreden geçen akımı sınırlandırmak istediğimiz yerlerde kullanırız. Direnç devreye paralel bağlandığında akım bölünür, seri bağlandığında ise gerilim bölünür. bunun dışında dirençler bazı devrelerde akım dalgalanmalarını absorbe etmek içinde kullanırlar. Telli Dirençlerin kullanım alanları: Yüksek akım gerektiren devrelerde ve özelliklede Güç Kaynağı devrelerinde, karbon dirençlerin kaldıramayacağı yüksek Watt’lı cihazların yapımında kullanılırlar. Tellerin çift katlı sarılmasıyla endüksiyon etkisi kaldırılabildiğinden yüksek frekans devrelerinde tercih edilir. Küçük güçlülerde ısınmayla direnci değişmediğinden ölçü aletlerinin ayarında etalon (örnek) direnç kullanılır. Reostanın başlıca kullanım alanları: Laboratuarlarda etalon direnç olarak, yani direnç değerlerinin ayarlanmasında ve köprü metodunda direnç ölçümlerinde, değişken direnç gerektiren devre deneylerinde, örneğin diyot ve transistor karakteristik eğrileri çıkarılırken giriş, çıkış gerilim ve akımlarının değiştirilmesinde ve benzeri değişken direnç gerektiren pek çok işlemde kullanılır. Film dirençlerin kullanıldığı yerler: Film dirençler toleransı en küçük olan dirençlerdir. Yani, istenilen değer tam tutturulabilmektedir. yüksek akımda bile değeri pek değişmemektedir. Bu yüzden film dirençler, hassas direnç gerektiren elektronik devrelerde çok kullanılan bir direnç türüdür. Potansiyometrelerin başlıca kullanım alanları:Ön ayar için Genel amaçlı kontrol için İnce ayarlı kontrol için Benzer yazılar İlköğretim Anket Formları- Sosyometri Anketi, 2011-2012 12.Sınıf Matematik Dersi Yıllık Planı, ÖĞRENCİ ÜRÜN DOSYASI (PORTFOLYO), 2010-2011 4.Sınıf 2.Dönem 3.Matematik Yazılı Soruları, Güneş Ve Ay Tutulması, 2011-2012 9.Sınıf(Lise 1) 1.Dönem 1.Yazılı Soruları-İndir-Downlo, Yer Kabuğunun Doğal Anıtları, Enerjinin Dönüşümü, 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı 7.sınıf Günlük ve Yıllık Planları 2010-2011 2.SINIFLAR YIL SONU ZÜMRE TOPLANTI TUTANAĞIDIR Karışık Dökümanlar – Dosyalar ilköğretim 18 2009-2010 FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ 6.SINIFLAR HAFTALIK KONU DAĞILI YANGIN SÖNDÜRMEK İÇİN KULLANILAN YÖNTEMLER NELERDİR? Titreşim ve ses oluşumu ilişkisi 2010-2011 İLKÖĞRETİM VE LİSE YIL SONU DERS KESİM RAPORLARI • 2009-2010_10.Snf_Dil_ve_Anlatim_2.1.rar 2010-2011 6.sınıf 1.Dönem 3.Yazılı Soruları-İndir Ses Bir Enerji Türüdür 3.Sınıf Deneme Sınavı Elekrikli araçların farklı elektrik kaynakları kullanımı

Atomun Yapısı (Konu Anlatım)

ATOMUN YAPISI Elementlerin tüm özelliğini gösteren en küçük parçasına atom denir. Atomu oluşturan parçacıklar farklı yüklere sa-hiptir. Atomda bulunan yükler; negatif yükler ve pozitif yüklerdir. Atomu oluşturan parçacıklar: * Cisimden cisme elektrik yüklerini taşıyan negatif yüklü elektron, * Elektronların yükünü dengeleyen aynı sayıda ama pozitif yüklü olanproton, * Elektrik yükü taşımayan nötr parcacık nötron. Atom iki kısımdan oluşur : 1-Çekirdek (merkez) ve 2-Katmanlar (yörünge; enerji düzeyi) Çekirdek, hacim olarak küçük olmasına karşın, atomun tüm kütlesini oluşturur. Çekirdekte proton ve nötronlar bulunur. Elektronlar ise çekirdek çevresindeki katmanlarda bulunur. Tanecik adı Sembol Elektrik yükü Kütle (kg) Proton P+ + 1,6725.10-27 kg Elektron e- - 9,107.10-31 kg Nötron n0 0 1,6748.10-27 kg Elektronların çekirdek etrafında dönme hızı, 2,18.108 cm/sn’dir. Elementlerin Çekirdekte bulunan protonlar, atomun ( o elementin) tüm kimyasal ve fiziksel özelliklerini belirler. Proton sayısı atomlar (elementler) için ayırt edici özelliktir. Yani proton sayısının farklı olması elementin diğerinden farklı olduğu anlamına gelir. Elektronların bulunma olasılığının olduğu bölgelere elektron bulutudenir. Kimyasal olaylarda (reaksiyonlarda) yalnızca elektron sayısı değişir. Proton ve nötron, çekirdekte bulunduğu için sayıları değişmez. Nötr bir atom için; elektron sayısı= proton sayısı (A.N.) Atom numarası= proton sayısı Çekirdek yükü= proton sayısı İyon yükü= proton sayısı – elektron sayısı (E.S.) (K.N.) Kütle numarası= proton + (N.S)nötron sayısı (Nükleon sayısı)(atom ağırlığı) Atom Numarası = Proton Sayısı = Çekirdek Yükü = Elektron Sayısı İzotop atom: Proton sayıları (atom numaraları)aynı, nötron sayıları farklı olan atomlara denir. İzotop atomların kimyasal özellikleri aynı (p aynı) , fiziksel özellikleri farklıdır (n farklı). Nötr halde bulunmayan, iyon halindeki izotop atomların hem fiziksel, hem kimyasal özellikleri farklıdır. Atom Modelleri : Atom gözle veya en gelişmiş elektron mikroskopları ile bile görülemez. Maddenin kütlei olduğu halde maddeyi oluşturan atomların tek tek kütleleri ölçülemez ve atomlar duyu organları tarafından algılanamaz. Eski çağlardan günümüze kadar gözle görülemeyen atom hakkında çeşitli bilim adamları deneyler yapmışlar, atom hakkında elde ettikleri bilgileri açıklamak için çeşitli bilimsel modeller ortaya koymuşlardır. Atom hakkında ortaya konan her yeni model bir önceki modelin eksikliğini gidermiştir. Atom hakkında yapılan yeni deneyleri açıklayamayan modelin yerine de yeni bir model geliştirilmiştir. Eski atom modellerinin bugün geçerli olmamasının nedeni, o modelleri geliştiren bilim adamlarının iyi düşünememesinden değil, o dönemde bilinenlerin bugün bilinenlere göre daha az olmasından kaynaklanır. (Dalton atom modeli açıklandığında o dönemde bilinenler dikkate alındığında o modeli geliştirmek, Bohr atom modelini geliştirmekten daha zordu). Atom hakkında Democritus, Dalton, Thomson, Rutherford, Bohr ve De Broglie isimli bilim adamları ve filozoflar görüşlerini ortaya koymuşlar ve günümüzdeki atom modeli ortaya çıkmıştır. Günümüzde kullanılan atom modeli Modern Atom Teorisi sonucu ortaya konmuştur ve bugünkü model, yeni bir model bulununcaya kadar geçerliliğini sürdürecektir. a) Democritus Atom Modeli (Democritus–M.Ö. 400) : Atom hakkında ilk görüş M.Ö. 400’lü yıllarda Yunanlı filozof Democritus tarafından ortaya konmuştur. (Teosta yaşamıştır). Democritus, maddenin taneciklerden oluştuğunu savunmuş ve bu taneciklere atom adını vermiştir. Democritus, atom hakkındaki görüşlerini deneylere göre değil varsayımlara göre söylemiştir. Democritus’ a göre; • Madde parçalara ayrıldığında en sonunda bölünemeyen bir tanecik elde edilir ve bu tanecik atomdur. • Bütün maddeler aynı tür atomlardan oluşur. • Maddelerin farklı olmasının nedeni maddeyi oluşturan atomların sayı ve dizilişi biçiminin farklı olmasıdır. • Atom görülemez. • Atom görülemediği için bölünemez. b) Dalton Atom Modeli (John Dalton 1766–1844) : Atom hakkında ilk bilimsel görüş 1803 – 1808 yılları arasında İngiliz bilim adamı John Dalton tarafından ortaya atılmıştır. Dalton’ a göre; • Maddenin en küçük yapı taşı atomdur. (Maddeler çok küçük, bölünemez, yok edilemez berk taneciklerden oluşur.) • Atom parçalanamaz. • Atom içi dolu küre şeklindedir. • Bütün maddeler farklı tür atomlardan oluşmuştur. • Maddelerin birbirlerinden farklı olmasının nedeni maddeyi oluşturan atomların farklı özellikte olmasıdır. • Bir maddeyi oluşturan atomların tamamı birbirleriyle aynı özelliklere sahiptir. NOT : 1- Madde fiziksel veya kimyasal değişmeye uğradığında atomlar varlıklarını korurlar, parçalanmaz ve yeniden oluşturulamazlar. 2- Kimyasal olaylar atomların birleşmesi veya ayrılması sonucu oluşur. Atomlar birleşerek molekülleri oluşturur. Bir bileşiğin molekülleri tamamen birbirinin aynısıdır. 3- Dalton İngiltereli bir kimyacı olup daha çok maddenin yapısını açıklayan atom teorisiyle ün kazanmıştır. Bunun yanında gazların bir takım özellikleriyle ve özellikle kısmi basınçlarıyla ilgili çalışmalarda yapmıştır. 4- Birçok elementin atomlarının ağırlıklarını kendi ilkel ortamında çalışarak ölçmeye çalışmış ve bu ağırlıklarla ilgili bir tablo yapmıştır. Ancak daha sonra gelişen teknik ve teknolojiyle bilim adamları tarafından atomların ağırlıklarını yeniden ölçülmüş ve Dalton’un hazırladığı bu tablonun hatalı olduğu ortaya çıkmıştır. 5- Sabit oranlar kanunu ve katlı oranlar kanunu olarak gördüğümüz bileşiklerdeki kütlesel ilişkilere bakarak 1803 yılında John Dalton, maddelerin çok çok küçük yapı taşlarının topluluğu halinde bulunduğu, fikrini ileri sürdü Dalton atom teorisi olarak ortaya konular temel özellikler şunlardır. • Aynı elementin atomları biçim, büyüklük, kütle ve daha başka özellikler bakımından aynıdır. Ancak bir elementin atomları başka bir elementin atomlarından farklıdır. • Atomlar belli sayılarda birleşerek molekülleri oluştururlar. 1 atom X ile 1 atom Y den XY, 1 atom X ile 2 atom Y den XY2 bileşiği oluşur. Oluşan bileşikler ise standart özellikleri moleküller topluluğudur. • Farklı cins atomlar farklı kütlelidir. 6- Atomla ilgili günümüzdeki bilgiler dikkate alındığında Dalton atom teorisinde üç önemli yanlış hemen fark edilir: • Atomlar içi boş küreler değildir. Boşluklu yapıdadırlar. • Aynı cins elementlerin atomları tam olarak aynı değildir. Kütleleri farklı (izotop) olanları vardır. • Maddelerin en küçük parçasının atom olduğu ve atomların parçalanamaz olduğu doğru değildir. Radyoaktif atomlar daha küçük parçalara ayılarak daha farklı kimyasal özellikte başka atomlara ayrışabilir; proton, nötron, elektron gibi parçacıklar saça bilirler. c) Thomson Atom Modeli (John Joseph Thomson 1856–1940) : Atomun yapısı hakkında ilk model 1897 yılında Thomson tarafından ortaya konmuştur. Thomson atom modeli bir karpuza ya da üzümlü keke benzer. Thomson’ a göre; • Atom küre şeklindedir. (Çapı 10–8 cm) • Atomda (+) ve (–) yüklü tanecikler bulunur. • Thomson’a göre atom; dışı tamamen pozitif yüklü bir küre olup negatif yüklü olan elektronlar kek içerisindeki gömülü üzümler gibi bu küre içerisine gömülmüş haldedir. • Atomlar, daha küçük taneciklerden oluştuğu için parçalanabilirler. NOT : 1- İngiliz fizik âlimlerinden biri olup, elektronlar hakkındaki çalışmalardan dolayı 1906 da Nobel fizik ödülünü almıştır. 1885’te içi boş bir cam tüp içerisinden elektrik akımları üzerinde çalışırken ışınları tüpün negatif (katot) kutbundan geldiğini görmüş ve ilk defa katot ışınlarını bulmuştur. Böylece elektronları da bulmuştur. Ve sonuç olarak elektronların her atomun tabiatında var olan temel parçacıklar olduğunu söylemiştir. 2- Dalton atom modelinde (–) yüklü elektronlardan ve (+) yüklü protonlardan söz edilmemiştir. Yapılan deneyler yardımıyla; katot ışınlarından protonun varlığını ortaya koymuştur. Thomson atom altı parçacıklar üzerinde çalışmalar yaparken icat ettiği katot tüpü yardımıyla 1887 yılında elektronu keşfinden sonra kendi atom modelini ortaya attı 3- Elektronların kütlesi pozitif yüklerin kütlesinden çok küçüktür. Bu nedenle atomları başlıca pozitif yükler oluşturur. 4- Atomda elektriksel dengeyi sağlamak için pozitif yük sayısına eşit sayıda elektron küre içinde dağılmıştır. 5- ELEKTRON’UN KEŞFİ Maddenin yapısına ilk olarak modern yaklaşım Thomson’un katot ışınlarını inceleyerek elektronun keşfi ile başlar. Thomson: elektriksel gerilim uygulanan katot ışınları tüpünde katot ışınların negatif kutup tarafından itildiğini pozitif kutba doğru çekildiğini tespit etti. Aynı cins elektrik yüklerinin bir birini itmesi ve farklı yük elektrik yüklerinin birbirini çekmesi nedeniyle Thomson katot ışınlarının negatif elektrik yüklerinden olduğu sonucu çıkardı. Thomson deneyinde katot için farklı madde kullandığında ve deney tüpünün farklı gazla doldurulduğunda da katot ışınlarının aynı davranışta bulunduğunu gördü. Böylece elektronun maddenin cinsinin karakteristik bir özelliği olmadığını bütün atom cinsleri için elektronun her birinin aynı olduğunu neticesini ortaya koydu. Elektron negatif yüklü olduğundan elektriksel alanda pozitif kutba doğru saparlar. Elektriksel alandaki bu sapmalar taneciğin yükü (e)ile doğru, kütlesi(m) ile ters orantılıdır. Yükün kütleye oranı (e/m) bir elektrik alanı içinde elektronların doğrusal yoldan ne kadar sapacağını gösterir. 6- PROTONUN KEŞFİ Katot tüpleriyle elektron elde edildiği gibi, elektrik deşarj (boşalma ) tüpleri ile de pozitif iyonlar elde edilir. Bu tüplerde uygulanan yüksek gerilim sonucunda atomdan elektronlar koparılarak pozitif iyonlar oluşturulur. Oluşan bu pozitif iyonlar bir elektriksel alanda elektronun ters yönünde hareket ederek negatif elektrota (katota) doğru ilerler. Bu iyonların büyük bir kısmı hareketleri sırasında ortamdaki elektronlara çarparak nötral atomlar oluştururlar. Çok az bir kısmı ise yollarına devam ederek katota erişirler. Eğer ortası delikli bir katot kullanılırsa, pozitif parçacıklar delikten geçerler. Bu ışınlara pozitif iyonlar ya da kanal ışınları denir. Pozitif iyonlar için e/m nin saptanmasında katot ışınlarının incelenmesinde kullanılan yöntemin hemen hemen aynısı kullanıldı. Katot ışınlarında katot maddesi ne olursa olsun elde edilen ışınların e/m oranı hep aynı bulunmuştu. Oysa pozitif ışınlarda elde edilen e/m oranı tüpteki gazın oranına göre farklı olduğu bulundu 7- Protonlar ve elektronlar yüklü parçacıklardır. Bunlar yük bakımından eşit, işaretçe zıttılar. Protonlar +1 birim yüke, elektron ise –1 birim yüke eşittir. 8- Nötr bir atomda proton sayısı elektron sayısına eşit olduğundan yükler toplamı sıfıra eşittir. 9- Atom yarı çapı 10-8 cm olan bir küre şeklindedir. Söz konusu küre içerisinde proton ve elektronlar atomda rasgele yerlerde bulunurlar. Elektronun küre içindeki dağılımı üzümün kek içindeki dağılımına benzer. 10- Elektronların kütlesi ihmal edilebilecek kadar küçüktür. Bu nedenle atomun ağırlığını büyük ölçüde protonlar teşkil eder. 11- • Nötron denilen parçacıklardan bahsedilmemesi Thomson atom teorisinin eksikliklerinden biridir. • Proton ve elektronların atomda rasgele yerlerde bulunduğu iddiası ise teorinin hatalı yönüdür. d) Rutherford Atom Modeli (Ernest Rutherford 1871–1937) : Atomun çekirdeğini ve çekirdekle ilgili birçok özelliğin ilk defa keşfeden bir bilim adamı Rutherforddur. • Atom kütlesinin tamamına yakını merkezde toplanır, bu merkeze çekirdek denir. • Atomdaki pozitif yüklere proton denir. • Elektronlar çekirdek etrafında gezegenlerin Güneş etrafında dolandığı gibi dairesel yörüngelerde sürekli dolanırlar. Çekirdekle elektronlar arasında çekim kuvveti olduğu için elektronların çekirdeğe düşmemeleri için dolanmaları gerekir. (Yörünge daire şeklinde değil, enerji seviyesine karşılık gelen orbitallerde dolanır). • Elektronların bulunduğu hacim çekirdeğin hacminden çok büyüktür. • Çekirdekteki protonların sayısı (yük miktarı) bir maddenin bütün atomlarında aynı, fakat farklı maddenin atomlarında farklıdır. • Çekirdekteki proton (yük) sayısı, elektron sayısına eşittir. • Çekirdekteki pozitif yüklerin kütlesi yaklaşık atom kütlesinin yarısına eşittir. NOT : 1- Yeni Zellanda’da doğmuş ve başarılı bir öğrenci olduğundan 1894 yılında İngiltere’ye gelmiştir. İlk önceleri elektromanyetik radyasyon hakkında çalışmalar yapmıştır. Daha sonraları ilgisini X ışınlarına ve radyoaktiviteye çevirmiştir. Farklı tipte elektromanyetik radyasyonların varlıklarını ortaya atmış bunlara ilk defa , ve  sembolleri ve isimlerini vermiştir. Devamla  ışımasının helyum çekirdeği,  ışımasının ise elektron içerdiğini bulmuş ve bu çalışmasından dolayı 1908 yılında kimya Nobel ödülü almıştır. 2- 1911 yılında atomun kütlesinin çoğunu içine alan çok küçük bir merkezinin olduğunu ortaya attı ve buna çekirdek adını verdi. 3- Atomun yapısının açıklanması hakkında önemli katkıda bulunanlardan biride Ernest Rutherford olarak bilinir. Rutherford’dan önce Thomsan atom modeli geçerliydi bu kurala göre atom küre şeklindedir. Ve küre içerisinde proton ve elektronlar bulunur. Acaba bu proton ve elektronlar atom içerisinde belirli bir yere mi yoksa rast gele mi dağılım içerisinde mi bulunuyordu? Bu sorunun cevabı daha bulunamamıştı. Rutherford bu sorunun cevabı ve Thomson atom modelinin doğruluk derecesini anlamak için yaptığı alfa () parçacıkları deneyinde bir model geliştirdi 4- Polonyum ve radyum bir - ışını kaynağıdır. Rutherford bir radyoaktif kaynaktan çıkan - taneciklerini bir demet halinde iğne ucu büyüklüğündeki yarıktan geçirdikten sonra kalınlığı 10-4 cm kadar olan ve arkasında çinko sülfür (ZnS) sürülmüş bir ekran bulunan altın levha üzerine gönderdi. Altın levhayı geçip ekran üzerine düşen  – parçacıkları ekrana sürülen ZnS üzerine ışıldama yaparlar. Böylece metal levhayı geçen  – parçacıklarını sayma imkanı elde edilmiş olunur. Rutherford yaptığı deneyde metal levha üzerine gönderilen  – parçacıklarının 99,99 kadarının ya hiç yollarında sapmadan ya da yollarında çok az saparak metal levhadan geçtiklerini, fakat çok az bir kısmının ise metale çarptıktan sonra büyük bir açı yaparak geriye döndüklerini gördü. Rutherford daha sonra deneyi altın levha yerine kurşun, bakır ve platin levhalar üzerinde denedi. Hepsinde de aynı sonuç ortaya çıktığını gördü. Kinetik enerjisi çok yüksek olan çok hızlı olarak bir kaynaktan çıkan  – parçacıklarının geriye dönmesi için; 1- Metal levhada pozitif kısmın olması 2- Bu pozitif yüklü kısmın kütlesinin (daha doğrusu yoğunluğunun) çok büyük olması gerekir. Bu düşüncelerden harekele Rutherford bu deneyden şu sonucu çıkardı: • Eğer  – tanecikleri atom içerisinde ki bir elektrona çarpsaydı kinetik enerjileri büyük olduğu için elektronu yerinden sökerek yoluna devam edebilirdi. Ayrıca a – taneciği pozitif, elektron olduğundan söz konusu almaması gerekliydi. Bu düşünceyle hareket eden Rutherford metale çarparak geriye dönen a – parçacıklarının sayısı metal levhadan geçenlere oranla çok küçük olduğundan atom içerisinde pozitif yüklü ve kütlesi büyük olan bu kısmın hacmi, toplam atom hacmine oranla çok çok küçük olması gerektiğini düşünerek, bu pozitif yüklü kısma çekirdek dedi. • Rutherford atomun kütlesini yaklaşık olarak çekirdeğin kütlesine eşit olduğu ve elektronlarda çekirdek etrafındaki yörüngelere döndüğünü ileri sürmüştür. Buna göre Rutherford atomu güneş sistemine benzetmiş oluyor. Rutherford atom modelini ortaya koyduğunda nötronların varlığı daha bilinmiyordu Günümüzde ise çekirdeğin proton ve nötronlar içerdiği ve bunların çekirdeğin kütlesini oluşturduklarına inanılmaktadır. Rutherford’un ortaya koyduğu atom modelinin boyutlarını da anlamak önemlidir. Bunu şu şekilde ifade edebiliriz. Eğer bir atomun çekirdeği Bir tenis topu büyüklüğünde olsaydı, bu atom büyük bir stadyum büyüklüğünde olurdu. Resmi büyük boyutta görmek için tıklayınız. e) Bohr Atom Modeli (Niels David Bohr 1875–1962) : Bohr atom teorisi hidrojenin yayınma spektrumuna dayanılarak açıklanır. Bohr’ a göre; • Elektronlar çekirdek etrafında belirli uzaklıklardaki katmanlarda dönerler, rasgele dolanmazlar. • (Yüksek enerji düzeyinde bulunan elektron, düşük enerji düzeyine geçerse fotonlar halinde ışık yayarlar). • (Kararlı hallerin tamamında elektronlar çekirdek etrafında dairesel yörünge izlerler). NOT : 1- Bohr, Danimarkalı bir fizikçidir. Doktorasını bu şehirde bitirdikten sonra 1911 yılında J.J. Thomson ile birlikte çalışmak için İngiltere’ye gitti. Birkaç yıl içinde ciddi ve başarılı çalışmalarda bulunarak atomların yapısını ve spektrumların açıklanışı hakkında teorisini ortaya koymuş ve kitap halinde yayınlamıştır. Daha sonra Kopenhag’a geriye dönmüş ve orada teorik fizik enstitüde yöneticilik yapmıştır. Bu enstitüde gerek kimya ve gerek fizik dalında birçok Nobel ödülü kazanmış olan W. Heisenberg, W.Pouli ve L. Pauling gibi birçok genç bilim adamı yetiştirmiştir. Atomun ilk kuantum modelini önerdi. Kuantum mekaniğinin ilk gelişmesinde aktif olarak katıldı ve bu konuda pek çok felsefi çalışmalar yaptı. Çekirdek fiziğine, çekirdeğin sıvı damlası modelinin geliştirilmesinde büyük rol oynadı. Atomların yapısı ve onlardan yayılan ışınım üzerine yaptığı çalışmalar için 1922′de fizikte Nobel ödülünü kazandı. Buraya kadar anlatılan atom modellerinde atomun çekirdeğinde (+) yüklü proton ve yüksüz nötronların bulunduğu, çekirdeğin etrafında dairesel yörüngelerde elektronların dolaştığı ifade edildi. Bu elektronların çekirdek etrafında nasıl bir yörüngede dolaştığı, hızı ve momentumlarının ne olduğu ile ilgili bir netice ortaya konmadı. Bohr ise atom teorisinde elektronların hareketini bu noktadan inceledi. • Bir atomdaki elektronlar çekirdekten belli uzaklıkta ve kararlı hâllerde hareket ederler. Her kararlı halin sabit bir enerjisi vardır. • Her hangi bir enerji seviyesinde elektron dairesel bir yörüngede (orbitalde) hareket eder. Bu yörüngelere enerji düzeyleri veya kabukları denir. • Elektronlar kararlı hallerden birinde bulunurken atomdan ışık (radyasyon) yayılmaz. Ancak yüksek enerji düzeyinden daha düşük enerji düzeyine geçtiğinde, seviyeler arasındaki enerji farkına eşit bir ışık kuantı yayınlar. Bunlara E=h.ν bağıntısı geçerlidir. • Elektron hareketinin mümkün olduğu kararlı seviyeler K, L, M, N, O gibi harflerle veya en düşük enerji düzeyi 1 olmak üzere her enerji düzeyi pozitif bir tam sayı ile belirlenir ve genel olarak “n” ile gösterilir. (n : 1,2,3, …∞ ) Bugünkü atom modelimize göre : Borh kuramını elektronların dairesel yörüngelerde hareket ettiği, ifadesi yanlıştır. 2- 1913′te Danimarkalı fizikçi Niels Bohr (1885-1962), hidrojen atomunun tayf çizgilerini kuantum kuramına dayanarak açıkladı. Buna göre çekirdek çevresindeki elektron, her enerjiyi değil, ancak belirli enerjileri alabiliyordu. En düşük enerjili durumdaki atoma temel durumdaki atom, enerji verilmiş atomlara da uyarılmış atom denir. Elektron yüksek enerjili durumdan daha düşük enerjili duruma sıçrayarak düşer, bu sırada ışık yayınlanır. Bohr modeli hidrojen atomunun yanı sıra bir elektronlu helyum(+1 yüklü helyum iyonu) ve lityum iyonu (+2 yüklü lityum iyonu) tayf çizgilerine başarıyla uygulandı.Ancak bu model çok elektronlu atomların davranışlarını açıklayamadığından yaklaşık 12 yıl geçerli kaldı. Bununla birlikte,kuram çok elektronlu atom ve iyonların karmaşık tayf çizgilerini açıklamakta yetersiz kaldı Daha sonra yerini Modern atom modeli aldı. Bohr’a göre elektronlar çekirdek belirli uzaklıklarda dairesel yörüngeler izler. Çekirdeğe en yakın yörüngede bulunan ( n = 1 ) K tabakası en düşük enerjilidir Çekirdekten uzaklaştıkça tabakanın yarı çapı ve kabukta bulunan elektronun enerjisi artar.Elektron çekirdekten sonsuz uzaklıkta iken ( n = ∞ ) elektronla çekirdek arasında çekim kuvveti bulunmaz. Bu durumda elektronun potansiyel enerjisi sıfırdır. Elektron atomdan uzaklaşmış olur. Bu olaya iyonlaşma denir Elektron çekirdeğe yaklaştıkça çekme kuvveti oluşacağından, elektronun bir potansiyel enerjisi oluşur. Elektron çekirdeğe yaklaştıkça atom kararlı hale gelir, potansiyel enerjisi azalır. Buna göre elektronun her enerji düzeyindeki potansiyel enerjisi sıfırdan küçük olur. Yani negatif olur. Bohr hidrojen atomunda çekirdeğe en yakın enerji düzeyinde K yörüngesi ) bulunan elektronun enerjisini –313,6 kkral/mol olarak bulmuştur. f) Modern Atom Teorisi : Günümüzde kullanılan atom modeli, modern atom teorisi sonucu ortaya konmuştur. Bu teoriye göre elektronlar çok hızlı hareket ettikleri için belirli bir yerleri yoktur. Yani elektronların bulunduğu kabuk kavramı yanlış bir kavramdır. Elektronların sadece bulunma ihtimalinin olduğu bölgeler bilinebilir ve elektronların bulunma ihtimalinin olduğu bölgelere elektron bulutu denir. (Elektronların yörüngeleri kesin olarak belli değildir). NOT : 1- Bohr, elektronu hareket halinde yüklü tanecik olarak kabul edip, bir hidrojen atomundaki elektronun sadece bazı belirli enerjiye sahip olacağını varsayarak teorisini ortaya attı. Bu teori hidrojen gibi tek tek elektronlu He+ , Li+2 iyonlarına da uymasına rağmen, çok elektronlu atomların ayrıntılı spektrumlarının, kimyasal özelliklerini açıklanmasına uymamaktadır. Yine de modern atom modelinin gelişiminde bir basamak teşkil etmiştir. 2- Modern atom teorisini kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: • Atomda belirli bir enerji düzeyi vardır. Elektron ancak bu düzeyden birinde bulunabilir. • Elektron bir enerji düzeyindeki hareketi sırasında çevreye ışık yaymazlar. • Atoma iki düzey arasındaki fark kadar enerji verilirse elektron daha yüksek enerji düzeyine geçer • Atoma verilen enerji kesilirse elektron enerjili düzeyinde kalamaz daha düşük enerji düzeyinden birine geçer. Bu sırada iki düzey arasındaki fark kadar enerjiyi ışık şekline çevreye verir 3- Modern atom modeli dalga mekaniğimdeki gelişmelerin elektronun hareketine uygulanmasına dayanmaktadır. Bu modelin öncüleri Werner Heisenberg ve Erwin Schrödlinger gibi önemli bilim adamlarıdır. Erwin Schrödlinger (1887–1961) Avusturya’nın Viyana şehrinde doğmuş ve 1939 yılından 1956 yılına kadar İrlanda da çalışmıştır. 1926 yılında henüz İsviçre de çalışırken Heisenberg tarafından ortaya atılıp formüllendirilen kuvantum teorisine alternatif olarak kendi adıyla anılan (Schrödlinger eşitliği ) dalga mekaniği teoremini ortaya atmıştır. Schrödlinger teoremi kısaca elektronların gerek atom içerisinde gerekse moleküllerdeki hareketini dalga cinsinden matematiksel bir şekilde açıkladı. Bu çalışmalarından dolayı 1933 yılında fizik Nobel ödülünü İngiliz fizikçi Paul Dirac ile paylaştı. Werner Heisenberg (1901 – 1976) Atomların yapısını ve elektron gibi atom altı parçacıkların davranışlarını açıklayan quantum mekaniği teorisinin kurucusu olan bir Alman fizikçidir. 1927 yılında kendi adı il anılan belirsizlik ilkesini ortaya atmıştır.Bu ilkesinde Heisenberg kısaca ”elektron kadar küçük olan bir parçacığın hem pozisyonunu hem de momentumunu kesin olarak bulmak mümkün değildir” demektedir. Bu çalışmalarından dolayı 1932 yılında Nobel fizik ödülü almıştır. 1924 yılında Louis De broglie ışı ve maddenin yapısını dikkate alarak küçük tanecikler bazen dalgaya benzer özellikler gösterebilirler şeklindeki hipotezi elektron demetlerinin bir kristal tarafından X – ışınlarına benzer biçimde saptırılması ve dağılması deneyi ile ispatlandı. 1920’li yıllarda Werner Heisenberg, atomlardan küçük taneciklerin davranışlarını belirlemek için ışığın etkisini inceledi. Bunun sonucunda Heisenberg belirsizlik ilkesi olarak anılan şu neticeyi çıkardı: “Bir taneciğin nerede olduğu kesin olarak biliniyorsa, aynı anda taneciğin nereden geldiği ve nereye gittiğini kesin olarak bilemeyiz. Benzer şekilde taneciğin nasıl hareket ettiğini biliyorsak onun yerin kesin olarak bilemeyiz” Buna göre elektronun herhangi bir andaki yeri ve hızı aynı anda kesin olarak bilinmez. Bir taneciğin yerini ve hızını ölçebilmek için o taneciği görmek gerekir. Taneciğin görünmesi de taneciğe ışın dalgası göndermekle olur. Elektron gibi küçük tanecikleri tespit etmek için düşünülen uygun dalga boyundaki ışık, elektronun yerini ve hızını değiştirir. Bu yüzden aynı anda elektronun yeri ve hızı ölçülmez. Bu nedenle de elektronların çekirdek etrafında belirli dairesel yörüngeler izledikleri söylenemez. Yörünge yerine elektronun ( yada elektronların ) çekirdek etrafında bulunma olasılığından söz etmek gerekir. Modern atom modeli atom yapısı ve davranışlarını diğer atom modellerine göre daha iyi açıklamaktadır. Bu model atom çekirdeği etrafındaki elektronların bulunma olasılığını kuvantum sayıları ve orbitaller ile açıklar. Kuvantum sayıları bir atomdaki elektronların enerji düzeylerini belirten tam sayılardır. Orbitaller ise elektronun çekirdek etrafında bulunabilecekleri bölgelerdir. Elektron tanecik olarak düşünüldüğünde; orbital, atom içerisinde elektronun bulunma olasılığı en yüksek bölgeyi simgeler. Elektron maddesel bir dalga olarak düşünüldüğünde ise; orbital elektron yük yoğunluğunun en yüksek olduğu bölgeyi simgeler. Yani, elektron tanecik olarak kabul edildiğinde elektronun belirli bir noktada bulunma olasılığından, dalga olarak kabul edildiğinde ise elektron yük yoğunluğundan söz edilir. NOT : 1- De Broglie Atom Teorisi : Bohr’ın atom modeli elektronların yörüngeler arası geçişlerinin mümkün kılan“enerji ( kuantum ) sıçramalarını “ açıklamakta yetersiz kalmaktaydı. Bunun çözümü Fransız fizikçi Prens Victor De Broglie tarafından teklif edilmişti. De Broglie bilinen bazı taneciklerin uygun koşullar altında tıpkı elektromanyetik radyasyonlar gibi bazen de elektromanyetik radyasyonlara uygun şartlarda tıpkı birer tanecik gibi davrana bileceklerini düşünerek elektronlara bir sanal dalganın eşlik ettiğini öne sürerek bir model teklif etti. Bu modele göre farklı elektron yörüngeleri çekirdeğin etrafında kapalı dalga halkaları oluşturmaktaydı. NOT : 1- Born Heisenberg’ in Atom Teorisi : Almanyalı kuramsal bir fizikçi olan Born Heisenberg’in ilkesini katlamakla beraber bir takım olasılık ve istatistikî hesaplar neticesinde bir elektronun uzaydaki yerini yaklaşık olarak Born Schrödinger’in dalga mekaniği ile kuvantum teorisi arasında bir bağıntı kurdu. Böylece elektronun uzayın bir noktasında bulunması ihtimalinin hesaplana bilineceğini göstermiş oldu.

ATOM ve ELEKTRON

Maddenin temelinde atom adı verilen çok küçük parçacıklardan oluştuğu kavramı eski yunanlılara kadar uzanır.Milattan önce 5. yüzyılda Leucippus ve Democritus maddenin sonsuz küçük parçacıklara ayrılamayacağını öne sürdüler.Onlar,bir madde daha küçük parçalara bölünmeye devam edilirse en sonunda atomun bölünmeyeceğini iddia ediyorlardı.Atom sözcüğü Yunanca’da bölünmez anlamına gelenatomos sözcüğünden türetilmiştir. Eski yunan atom kuralları planlı deneylere dayanmıyordu.Bununiçin yaklaşık 2000 yıllık bir zaman süresince atom kuramı sadece tartışılmaktan öteye gidilmedi.Atomların varlığı Robert Boyletarafından THE SCEPTİCAL CHYMİST (1661),Isaac Newtontarafındanda Principia (1687) ve Opticks(1704) kitaplarında kabul edilmişti . Fakat John Dalton’un 1803-1808 yılları arasında geliştirip önerdiği atom kuarmı kimya tarihinde en önemli aşamalardan biri olmuştur. Elektron: Gerek Dalton’un gerekse yunanlıların kuramlarındaatom,maddenin en küçük taneciği olarak kabul edilmişti.19.yüzyılın sonlarına doğru atomun kendisinin de daha küçük taneciklerden oluştuğu düşünülmeye başlandı.Atom hakkındaki düşüncelerde meydana gelen bu değişikliğe elektrikle yapılan deneyler neden oldu. 1807-1808 yıllarında ünlü İngiliz kimyacısı Humphry Davybileşikleri ayrıştırmak için elektrik kullanarak beş element (potasyum,sodyum,kalsiyum,stronsiyum ve baryum) buldu.Bu çalışmalarına dayanarak Davy , bilesiklerde elementlerin elektriksel nitelikli çekim kuvvetleriyle bir arada tutulduklarını önerdi. Vakumdan elektrik akımının geçirildiği deneyler 1859 da Julius Plücker katod ışınlarını bulmasına yol açtı.Katot ışnları elde etmek için havası iyice boşaltılmış bir cam tüpün uçlarına iki elektrodyerleştrilir.Bu elektrodlara yüksek gerilim uygulandığında katot adı verilen negatif elektroddan ışınlar çıkar.Bu ışınlar negatif yüklüdür doğrusal yol izler ve katodun karşısındaki tüp çeperlerinin ışık saçmasına sebep olur. 19.yüzyılın son yıllarında katot ışınları ayrıntılı olarak incelendi.Birçok bilim adamının deneyleri sonucunda katot ışınlarının hızla hareket eden eksi yüklü parçacıklar olduğu ortaya çıktı ve bu parçacıklar daha sonra Stoney’in önerdiği gibi elektron adı verildi. Katottan çıkan elektronlar katot için hangi metal kullanılırsa kullanılsın aynı özelliktedir.Zıt yükler birbirini çektiğinden katot ışınlarını oluşturan elektron hüzmeleri yolları üzerinde üstte ve altta bulunan zıt yüklü iki levha arasından geçerken pozitif yüklüsüne doğru çekilirler.Demek ki bir elektrik alanı içinde katot ışınları normal doğrusal yollarından saparlar.Bu sapmanın açısı : Tanecik yükü ile doğru orantılıdır.Yükü büyük olan tanecik az yük taşıyan tanecikten daha çok sapar. Tanecik kütlesi ile ters orantılıdır.Kütlesi büyük olan tanecik küçük olandan daha az sapar. Bundan dolayı yükün kütleye oranı bir elektrik alanı içinde elektronların doğrusal yoldan ne kadar sapacağınıbelirler.elektronlar magnetik bir alan içinde de sapma gösterirler.Fakat bu durumda sapma uygulanan magnetik alana dik yöndedir. Katot ışınlarının elektrik ve magnetik alanlar içindeki sapmalarını inceleyen Joseph T. Thomson , 1897’de elektron için değerini saptadı bu değer: E/M=-1,7588.10 üzeri sekiz coul /g dır. Coul uluslar arası sistemde elektrik yükü birimidir.Bir kulon bir amperlik akım tarafından iletkenin belirli bir noktasından bir saniyede taşınan yük miktarıdır. Elektron yükünün duyar olarak ölçümü ilk defa Robert A. Milikan tarafından 1909 da yapıldı.Milikan’ın deneyinde x-ışınları etkisi ile havayı oluşturan moleküllerden elektronlar koparılır.Çok küçük yağ damlacıkları da bu elektronları alıp elektrik yükleri ile yüklenirler.Bu yağ damlacıkları iki yatay levha arasından geçirilirler.Yağ damlacıklarının düşüş hızları ölçülerek kütleleri hesaplanır. Yatay levhalara elektrik akımı uygulandığında negatif yüklü damlacık pozitif yüklü levhaya doğru çekileceğinden damlacığın düşüş hızı değişir.bu koşullar altında düşüş hızı ölçülerek damlacığın yükü hesaplanabilir.Belli bir damlacık bir veya daha çok sayıda elektron alabileceğinden bu yöntemle hesaplanan yükler daima birbirinin aynı değildir.Fakat bu yükler hep belli bir yük değerinin katları olduğundan bu yük değeri bir elektronun yükü kabul edilir. Proton: Nötral bir atom veya molekülden bir veya daha çok elektron koparıldığında geriye kalan tanecik koparılan elektronların tolam eski yüküne eşit miktarda artı yük kazanır.Bir neon atomundan bir elektron koparıldığında geriye kalan tanecik koparılan elektronların toplam eksi yüküne eşit miktarda artı yük kazanır.Bir neon atomundan bir elektron koparıldığında bir Ne(+) iyonu oluşur.Bir elektriksel deşarj tüpünde katot ışınları tüpün içinde bulunan gaz atomlarından ve moleküllerinden elektronların çıkmasına sebep oldukları zaman , bu tür artı yüklü tanecikler oluşur.Bu artı yüklü iyonlar eksi yüklü elektroda doğru hareket ederler.Eğer katot delikli bir levhadan yapılmışsa artı yüklü iyonlar bu deliklerden geçerler.katot ışınlarının elektronları ise ters yönde hareket ederler. Pozitif ışınlar adı verilen bu artı yüklü iyon demetleri ilk defa 1886 da Eugen Goldstein tarafından bulundu.Pozitif ışınların elektrik ve magnetik alanların etkisinde sapmaları ise 1898 de Wilhelm Wien ve 1906 da J.J. Thomson tarafından incelendi.Artı yüklü iyonlar için e/m değerlerinin saptanmasına , katot ışınlarının incelenmesinde kullanılan yöntemin hemen hemen aynısı kullanıldı.Deşarj tüpünde değişik gazlar kullanıldığı zaman değişik tür artı yüklü iyonlar oluşur. Proton adı verilen bu tanecikler bütün atomların birbileşenidir.Protonun yüklü elektronun yüküne eşit fakat ters işaretlidir. Bu yüke yük birimi denir.Proton artı bir elektrik yük birimine , elektron ise eksi bir elektrik yük birimine sahiptir.(Protonun kütlesi elektronun kütlesinin 1836 katıdır). Nötron: Atomlar elektrik yükü bakımından nötral olduklarından bir atomun içerdiği proton sayısı elektron sayısına eşit olmalıdır.Atomuntoplam kütlesini açıklayabilmek için 1920 de Ernest Rutherford atomda yüksüz bir taneciğin var olduğunu savundu.Bu tanecik yüksüz olduğundan onu incelemek ve tanımlamak zordu.Fakat 1932 de James Chadwick nötronun varlığını kanıtlayan çalışmalarını sonuçlarını yayınladı.Chadwick , nötronların oluştuğu bazı nükleer tepkimelerin verilerinden nötronun kütlesini hesaplayabildi.Bu tepkimelerde kullanılan ve oluşan bütün taneciklerin kütlelerini ve enerjilerini göz önüne alarak Chadwick nötronun kütlesini hesapladı.Bu kütle protonun kütlesinden biraz daha büyüktü. Günümüzde daha birçok atom altı tanecikbulunmuştur.Fakat bu taneciklerin atom yapısı ile olan ilişkisi çok iyi bilinmemektedir.Kimyasal çalışmalar için atomun yapısı elektron , proton ve nötronun varlığına dayanarak yeterince açıklığa kavuşturulmuştur. İZOTOPLAR Belli bir elementin bütün elementlerinin atom numarasıaynıdır.Fakat bazı elementler kütle numarası bakımından farklılık gösteren çeşitli tipte atomlardan oluşmuştur.Aynı atom numarasına fakat farklı kütle numarasına fakat farklı kütle numarasına sahip atomlara İZOTOP atomlar adı verilir. Görüldüğü gibi izotoplar çekirdeklerindeki nötron sayısı bakımından farklıdırlar;bu da doğal olarak atom kütlelerinin farklı olduğu anlamına gelir.Bir atomun kimyasal özellikleri ilke olarak atom numarası ile belirtilen proton ve elektron sayısına bağlıdır.Bundan dolayı bir elementin izotopları birbiri ile hemen hemen aynı olan kimyasal özelliklere sahiptir.Bazı elementler doğada tek bir izotop halinde bulunurlar.Fakat çoğu elementlerin birden çok izotopu vardır.Örnek olarak kalayın 10 doğal izotopu vardır. Kütle spektrometresi bir elementte kaç izotop bulunduğunu , her izotopun tam olarak kütlesini ve bağıl miktarını saptamak için kullanılır.Buharlaştırılmış madde , elektronlarla bombardıman edilerek artı yüklü iyonlar oluşturulur.Bu iyonlar eksi yüklü bir levhaya doğru çekilerek bu levha üzerinde bulunan dar bir aralıktan hızla geçirilirler. İyot demeti bundan sonra magnetik bir alan içindengeçirilir.yüklü tanecikler magnetik bir alan içinde dairesel bir yörünge izlerler.Taneciğin yükü arttıkça doğrusal yörüngesinden sapma da artar.Bu nedenle , magnetik bir alanda artı yüklü bir iyonun izlediği dairesel yörüngenin yarıçapı o iyonun e/m değerine bağlıdır. Değişik e/m değerine sahip iyonların bu son aralıktan geçmesi ise magnetik alan şiddeti veya iyonları hızlandırmak için kullanılan voltaj ayarlanarak sağlanır.Böylece aygıttaki farklı iyon türlerinden her biri bu aralıktan ayrı ayrı geçirilirler.Detektör her farklı iyon demetinin şiddetini ölçer ; bu iyon şiddeti örnekte bulunan izotopların bağıl miktarına bağlıdır. Atom Numarası ve Periyotlar yasası 19.yüzyılın başlarında kimyacılar elementler arasında bulunan fiziksel ve kimyasal benzerliklerle ilgilendiler.1817 ve 1829 da Johann W. Döbereiner “triad” lar adını verdiği element serileri (Ca,Sr,Ba;Li,Na,K;Cl,Br,I;S,Se,Te) hakkındaki incelemelerini yayınladı burada her seriyi oluşturan elementler birbirine benzeyen özeliklere sahip olup serideki ikinci elementin atom ağırlığı yaklaşık diğer iki elementin atom ağırlıklarının ortalamasına eşittir. Bunu izleyen yıllarda birçok kimyacı elementleri benzeyen özellikleri açısından sınıflandırmayı denedi.1863-66 yıllarında John A. R. Newlands “oktavlar yasası” nı önerip geliştirdi.Newlands a göre elementler atom ağırlıklarının artış sırasına göre dizildiklerinde sekizinci element birinciye , dokuzuncu element ikinciye benziyor ve bu durum böylece devam ediyordu.Newlands bu ilişkiyi müzik notalarındaki oktavlara benzetti.Fakat gerçek ilişki Newlands’ın varsaydığı kadar basit değildi.Newlands ın çalışmaları dayanaksız bulunmuş ve diğer kimyacılar tarafından ciddiye alınmamıştır. Elementlerin modern periyodik sınıflandırılması Julius Lothar Meyer ve özellikle Dimitri Mendeleev ‘in çalışmalarınadayanır.Mendeleev periyodik bir yasa önerdi ; bu yasaya göre elementler atom ağırlığı artışına göre incelendiğinde , özelliklerindeki benzerlikler periyodik olarak tekrarlanır.Mendeleev in çizelgesinde benzer elementler grup adı verilen dikey sütunlarda toplanır. Ayrıca Mendeleev in çizelgesinde henüz bulunmamış elementler için boş yerler bıraktı ve çizelgede olmayan elementlerden üç tanesinin özelliklerini önceden belirtti.Hemen sonra Mendeleev in öngördüğü özelliklerin çoğuna sahip oldukları belirlenen Skandiyum,galyum ve germanyum elementlerinin bulunması periyodik sistemin doğru olduğunu gösterdi.Asal gazların varlığı Mendeleev tarafından öngörülmediği halde bu elementler 1892-98 yılları arasında bulunduktan sonra periyodik çizelgedeki yerlerine oldukça iyi bir şekilde uydular. Periyodik çizelgedeki plana göre K,Ni ve I elementlerinin atom ağırlığının artışına göre belirlenmiş dizilişinin dışında yer almamaları gerekliydi.Örneği iyot atom ağırlığına göre 52 numaralı element olmalıydı.Fakat kimyasal açıdan benzediği F,Cl ve Br elementleri ile aynı gurupta olabilmesi için iyot keyfi olarak 53 numaralı element oldu.Periyodik sınıflandırmanın daha ayrıntılı olarak incelenmesi ile bir çok araştırıcı periyodik özelliğin,atom ağırlığından çok , başka bir temel bağlı olduğuna inandı.Bu temel özelliğinde o zamanlar periyodik sistemden çıkarılan ve sadece bir seri numarası olan atom numarası ile ilişkisi olduğunu öğrendi. 1913-14 yıllarında Henry G. J. Moseley in çalışmaları bu problemleri çözdü.Yüksek enerjili katot ışınları bir hedefe odaklandığında X-ışınları oluşur.Bu X-ışınları çeşitli dalga boylarındaki bileşenlere ayrılabilir ve bu şekilde elde edilen çizgi spektrumları dafotografik olarak kaydedilebilir.Hedef olarak değişik elementler kullanıldığında değişik X-ışınları spektrumları elde edilir ve her spektrum sadece birkaç karakteristik spektral çizgi içeren X-ışınları spektrumu vardır. Moseley atom numaraları 13 ile 79 arasında olan 38 elementin X-ışınları spektrumunu inceledi.Her elemen için o elemente karşılık gelen karakteristik spektrum çizgisini kullanan Moseley , elementin atom numarası ile çizgi frekansının kare kökü arasında doğrusal bir ilişki olduğunu buldu.Başka bir değişle elementler atom numarası artışına göre dizildiğinde spektrum çizgisi frekansının karekökü bir elementten diğerine gittikçe sabit bir miktarda artar. Bundan dolayı Moseley X-ışınları spektrumuna dayanarak elementlerin doğru atom numaralarını tahmin edebildi.Böylece atom ağırlıkları komşu atomlarınkine uygun düşmeyen K,Ni ve I un sınıflandırılması problemi de çözümlenmiş oldu.Diğer taraftan Moseley Ce den Lu e kadar olan seride 14 element bulunması ve bu elementlerin ve bu elementlerin periyodik çizelgede Lantan’dan sonra gelmeleri gerektiğini bildirdi.Moseley’in diagramları ayrıca 79 numaralı elementten önce henüz o zamana kadar bulunmamış 4 elementin var olması gerektiğini de gösterdi.Nihayet Moseley’inçalışmalarına dayanarak periyodik yasa “Elementlerin fiziksel ve kimyasal özellikleri atom numarasının periyodik fonksiyonudur” şeklinde tekrar tanımlandı. Moseley in atom numaraları ile Rutherford un tanecikleri saçılma deneyinden hesapladığı çekirdek yükleri oldukça iyi bir uyumiçindeydi.buna dayanarak Moseley atom numarasının atom çekirdeğinde bulunan artı birimlerin sayısı olduğunu önerdi. Moseley ayrıca, atomda bir elementten diğerine gidildikçe artan temel bir nicelik bulunduğunu ifade ederek bu niceliğin ancak merkezdeki artı yüklü çekirdeğin yüklü olabileceğini belirtti. X-ışınları , görünür ışıktan çok daha kısa dalga boylarına ve dolayısıyla daha yüksek frekans ve enerjilere sahip elektro magnetik ışınlardır.Bir elementin x-ışınları spektrumunun olmasına hedef element atomlarında meydana gelen elektron geçişlerinin sebep olduğuna inanılmaktadır.X-ışınlar tüpüne katot ışınları , hedefteki atomların iç kabuklarından elektronlar koparırlar.Dış kabuktaki elektronlar iç kabuklarda oluşan bu boşlukları doldurdukları zaman x-ışınları yayınlanır.Bir atomda elektronun , yüksek bir enerji düzeyinden K düzeyine geçmesi sonucu oldukça bir büyük bir miktarda enerji açığa çıktığından , elde edilen radyasyonun frekansı yüksektir.Buna karşı gelen dalga boyu da x-ışınlarına özgü olup kısadır. Bir elektron geçişi sırasında açığa çıkan radyasyonun frekansı ayrıca atom çekirdeğindeki yüke bağlıdır.Açığa çıkan bu enerjinin miktarı çekirdek yükünün karesi ile doğru orantılıdır.Çekirdeğin yükü arttıkça açığa çıkan enerji artar ve yayınlanan radyasyonun dalga boyu kısalır.Moseley in gözlemleri de bu ilişkiyi yansıtmaktadır

Geçen haftadaki sayfa görünümleri

Blogger tarafından desteklenmektedir.